Gulca (Kulca) (Uygurca: Ğulca shehiri; Çince: Pinyin: Yíníng), Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde (Doğu Türkistan), Çin Halk Cumhuriyeti’ne bağlı bir şehirdir. Mevki itibariyle İli Irmağı kıyısında, Tien-şan (Tienjin) dağlarının kuzeyinde, Urumçi (Urumtsi)’yi Alma-Ata’ya bağlayan yol üzerinde kurulmuştur.

Aynı zamanda bir ticaret merkezi olan şehrin nüfusu 200 bin civarındadır. Toprağı 56.000 km2’dir.

Bir tarım ve ticaret merkezi olan Gulca, zengin ve verimli toprakları, bereketli sularıyla yağ ve çiftlik hayvanlarının ana üreticisi ve çok eski bir ticaret merkezidir. Ekonomisi çay ve sığır alım-satımı, tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Ayrıca meyve bahçeleri vardır, yakınında demir ve kömür yatakları bulunur.

Tarihi boyunca siyasî bakımdan olmasa bile ticaret ve sanayi merkezi olarak, eski ehemmiyetini muhafazaya devam etmiştir. Buradan dışarıya yün, deri, pamuk, ham ipek ve hayvan ihraç edilir ve karşılığında kumaş, tuhafiye, madenî eşya, şeker ve petrol ithal edilir.

Halkının büyük bir kısmı Müslüman’dır. Ayrıca Mançu, Rus ve Çinli olmak üzere çeşitli topluluklar da vardır.

Gözü Yaşlı Bir Tarihî Geçmiş

Doğu Türkistan tarihinin bizim tarihimiz bakımından çok büyük bir ehemmiyeti ve yeri vardır. Tarihî köklerimiz itibariyle zengin bir geçmişe sahip bu topraklarda binlerce yıllık bir mücadele yaşanmış ve halen de yaşanmaktadır.

Tarihimizin büyük bir bölümünün geçtiği yerler hiç şüphe yok ki; Orta Asya bölgesidir. Bu bölgede cereyan eden hadiselerin de asıl merkezini bugün Çin’in tahakkümü altında bulunan Doğu Türkistan toprakları teşkil etmektedir. Çünkü burada tarihte silinmez izler bırakan büyük devletler kurulmuştur.

Gulca’nın da içinde bulunduğu İli havzasının ilk hâkimleri Wusunlar, milâttan önce 3 . yüzyılın başında Mete Han tarafından Büyük Hun İmparatorluğu’na bağlandı. I. Göktürk Devleti ve bilhassa Batı Göktürkler devrinde bu bölge mühim hadiselerin yaşandığı bir yer oldu.

13. yüzyılın başlarında, bir Karluk beyi olan Buzar (Ozar) Toğrul Han, Almalığ (Almalık) başşehir olmak üzere burada bir İslâm devleti kurdu.

Daha sonra Moğolların hâkimiyetine giren bölge, Cengiz Han’ın ölümünden sonra ikinci oğlu Çağatay’ın payına düştü ve 1508’de son Çağatay hanı Ahmed Han’ın öldürülmesiyle Şeybânîlere intikal etti. 16. yüzyılın sonlarında veya 17. yüzyılın başlarında burası Oyratların (Kalmuklar) eline geçmiş ve bu durum, 1755’te Çinlilerin hâkimiyeti altına geçinceye kadar devam etmiştir.

Gulca çok önceleri Çin, Bedahşan ve Rusya arasında bir ticaret merkezi haline gelmiştir.

Çok kanlı bir harekâtla adeta bütün civar halkını ortadan kaldırarak bölgeye hâkim olan Çinliler, 1762’de Ning-yuan-chen adı altında Gulca şehrini, iki yıl kadar sonra da bunun güneybatısına Çin Türkistanı bölgesinin idare merkezi olmak üzere Hoi-yuan-chen’i (Büyük Gulca/Yeni Gulca) kurdular.

Gulca yeni yerleşimlerle, özellikle 1765’te Kalmuklar’dan kaçarak Kaşgarya’dan gelen 12.500 kadar göçmenin bölgeye yerleşmesiyle gelişti ve büyüdü. Yeni yerleşen Müslüman Türkler, Tarançiler (ziraatçılar) diye adlandırıldı.

Yine 18. yüzyılda bölgeye Çince konuşan ve muhtemelen Çinlilerle Uygurların karışmasından oluşan Müslüman Dunganlar geldi. 1851 yılında Gulca’da İli havzasına yaklaşan Ruslarla Çinliler arasında bir ticaret antlaşması yapıldı ve Rus tüccarlarına bölgenin yukarı taraflarında faaliyette bulunma ve yerleşme imkânı sağlandı. Dokuz yıl sonra da Rusya ve İngiltere’ye Gulca’da konsolosluk kurma izni verildi.

1862’de Shen-Si’de ortaya çıkan Müslüman ayaklanması kısa sürede gelişerek Gulca bölgesine doğru yayıldı ve şiddetli mücadeleler neticesinde Müslümanlar Yeni Gulca’ya hâkim oldular (1864).

Ancak arkasından Dunganlarla Tarançiler arasında anlaşmazlık başladı ve Tarançilerin lideri Sultan A‘lâ (veya Ebu A‘lâ) Han idareyi ele geçirdi ve bir Tarançi beyliği kurdu. 5000 kadar Dungan ise Rus topraklarına sığınmak zorunda kaldı (1864/65).

1867’de, daha önce Akmescid’de Ruslara karşı çarpışmış olan Yakub Bey Hokandî, Kaşgarya bölgesinde hâkimiyet kurdu. Bu hâkimiyet hakkında Yakub Bey’in oğlu Yakub Hanzade Beykulu Bey, Sultan İkinci Abdülhamid Han’a gönderdiği raporda şunları söylemektedir:

“On iki sene cansiperane bir gayret neticesinde merhum pederim Çinlilerin ve birtakım kargaşacıların zulüm ve tasallutundan kurtularak Kaşgar kıtasında bir İslam hükümeti kurmuştur. O, ömrü boyunca İslam kardeşlik ve birliği için çalıştı ve didindi. Bu hükümeti kurduktan sonra itaat ve bağlılığını arz etmek için de yüce sultanımız ve halifemiz olan Sultan Abdülaziz Han’a elçi gönderdi. Bilindiği gibi Rusya, bu bölgelere sınır olduğundan ve İngiltere de buralardaki sömürgeleri sebebiyle Kaşgar’ı himaye etmeyi teklif ettilerse de bu teklif, memlekete ve ittihad-ı İslam’a zarar vereceğinden dolayı kesinlikle reddedilmiştir ”.

Yakub Bey’in bu şekilde hareketi üzerine Ruslar bir ara Hokand bölgesini tamamıyla kendi topraklarına katmayı düşündülerse de bundan vazgeçtiler ve 1871’de sadece, Gulca dâhil Yukarı İli havzasını işgal ettiler. Sultan, senede 5000 rublelik bir tahsisat ile Alma-ata’ya nakledildi.

Yakub Bey’in bir çarpışmada vefatından (1877) sonra Doğu Türkistan’da tekrar Çin hâkimiyeti tesis edildi. Ruslar, İngilizlerin baskısıyla 1881 yılında yapılan St. Petersburg Anlaşması ile Gulca bölgesini tazminat karşılığında Çin’e bıraktı. Burası Çinliler tarafından, 1881 yılından başlayarak Sinkiang (Sincan: “Yenidominyon”) adı altında merkezi Urumçi olan bir eyalet haline getirildi. 1883’te de Gulca, Ruslar tarafından tamamen boşaltıldı.

Urumçi’nin merkez olmasının ardından bir süre ikinci planda kalan Gulca’nın, Çarlık Rusyası’nın yıkılmasından sonra bölgeye yönelen Müslüman Kazan Türklerinin göçüyle nüfusu hızla arttı; ticaret ve sanayi merkezi olarak eski ehemmiyetini yeniden kazandı.

Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti’nin Kuruluşu

1931 yılının Nisan ayı başlarında Çinlilere karşı Doğu Türkistan’ın en doğu vilayeti olan Kumul’da başlatılan bağımsızlık hareketi kısa zamanda bütün Doğu Türkistan vilayetlerine de yayılmış ve nihayet, 12 Kasım 1933 günü Kaşgar’da bir meclis toplanmış ve aynı gün Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti’nin kurulmuş olduğu ilân edilmiştir.

Ancak bu durumdan rahatsızlık duyan Rusya, Çin ve İngiltere gibi devletler, gizli ittifaklarla bu devletin yıkılmasını sağlamışlardır. Bilahare, 7 Ağustos 1944’te, bu sefer Gulca vilayeti merkez kabul edilerek Doğu Türkistan Cumhuriyeti kurulmuştur. Çin hükümeti çaresiz kalınca Gulca’daki yeni rejimin yetkilisi Ahmed Can ile temasa geçmiştir. Neticede bu devletin de yıkılışının ardından 1947’de Dr. Mesut Sabri Baykozi’nin başbakan ve İsa Yusuf Alptekin’in genel sekreterliğini yaptığı mahallî bir Doğu Türkistan Hükümeti ilan edilmişse de, bu hükümet de uzun ömürlü olamamıştır.

Öte yandan 1948 yılının sonlarına doğru hükümetin Urumçi’deki Sinkiang eyalet yönetimiyle de teması zayıflamıştır. Eylül 1949’da yeni rejim ve Urumçi yetkilileri Pekin’de komünist idarecilerle görüşmelere başlamışlar ve 1955’te Sinkiang Uygur Özerk Bölgesi’nin kurulduğu açıklanmıştır.

Gulca Katliamı

4 Şubat 1997 tarihinde Doğu Türkistan’ın Gulca vilayetinde, Kadir gecesi Kur’ân-ı Kerîm okumak ve ibadet etmek üzere bir evde toplanan Doğu Türkistanlı kadınlar, Çinli polisler tarafından eve yapılan bir baskınla dışarı çıkarılmış, hatta bu zorbalığa direnen kadınların üzerine ateş dahi açılmıştır.

Kadınlar, yaka-paça alınarak dipçik darbeleriyle polis merkezine götürüldüler. Bu duruma tepki gösteren halk, polis merkezinin önünde toplanmıştı. Müslümanların, Çin polisinin suçsuz yere tutuklamak istediği kadınların serbest bırakılmalarını istemeleri üzerine iki Doğu Türkistanlı kadının cesedi kalabalığın önüne atıldı. Polisler tarafından silahsız halkın üzerine makineli tüfeklerle yaylım ateşi açıldı. Bu şiddetli kurşun yağmuru altında yüzlerce Doğu Türkistanlı hayatını kaybetti.

Netice itibariyle bu hadiselerde Doğu Türkistan halkı binlerle ifade edilebilecek sayıda evladını şehîd vermiş, bir o kadarı da yerlerinden yurtlarından uzaklaştırılmış, ya da sürülmüştür. Bu katliam da tarihe “Gulca Katliamı” olarak geçmiştir.

Osmanlı-Gulca Münasebetleri ve Hamidiye Mektebi

Osmanlı Devleti her devirde Türkistan bölgesine yakın ilgi göstermiş ve hususiyle Safevilerle yapılan savaşlar sırasında Orta Asya’daki Hîve, Buhara, Semerkand ve Hokand hanlıklarına elçiler göndererek münasebetlerde bulunmuştur.

Rusya’nın ve Çin’in bölgede nüfuz elde etmeye başlaması ile de bu münasebetler bir zaruret halini almıştır. Çünkü Rus ve Çin devletleri buralarda Müslümanlara karşı büyük bir tahakküm idaresi kurma gayretinde olmuşlardır.

Türkistan bölgesindeki Müslüman hanlıklar da, 16. yüzyıldan itibaren İran, Çin ve Rusya’ya karşı hem büyük bir siyasi güç hem de Osmanlı padişahı “İslam halifesi” olduğundan Osmanlı Devleti’ne elçiler gönderme ihtiyacını duymuşlardır.

Osmanlı-Türkistan münasebetleri sadece siyasî saha ile sınırlı kalmayıp dinî, ilmî ve ticarî faaliyetleri de içine almış ve devletin yıkılışına kadar devam etmiştir. Bugün Osmanlı Arşivi’nde mevcut vesikalar ışığında buralarla olan münasebetleri en ince teferruatına kadar görmek mümkündür. Meselâ, hacıların İstanbul’a gelerek halifenin duasını aldıktan sonra mukaddes topraklara gittikleri o devirlere ait, Türkistanlı hacılara yardım edilmesi ve emniyetlerinin sağlanması konusunda binlerce vesika mevcuttur.

Ayrıca, buralarda mektepler açılmış, İstanbul’a talebe getirilip okutulması ve tekrar memleketlerine gönderilmesi hususunda çalışmalar yapılmıştır.

Bölgeye askerî teknik eleman gönderilip, yerli askerî eğitim geliştirilmiş, çeşitli zamanlarda askerî teçhizat ve mühimmat yardımı yapılmış, Türkistanlı tacirler için bilhassa İstanbul’da merkezler oluşturulmuştur.

Felaket zamanlarında karşılıklı yardımlaşmalar olmuştur. 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı sırasında bu bölgeden Osmanlı’ya büyük miktarda yardımlar gelmiştir. Hicaz Demiryolu için buradaki Müslümanların yardımları göz ardı edilemeyecek kadar büyüktür.

Padişahların Müslüman halka maddî yardımları yanında bilhassa Kur’ân-ı Kerîm ve dînî kitap yardımları vardır.

Yukarıda verdiğimiz bilgilerdeki münasebetler umumî olarak Türkistan’ın tamamına matuf faaliyetlerdir. Bölgenin küçük fakat mühim bir mevkii olan Gulca’ya Osmanlı Devleti’nin yakın alâkası eskilere dayanmaktadır.

Bu münasebetlerin başında eğitim ile alakalı faaliyetler gelmektedir. İstanbul, asırlardır İslam dünyasına dînî ve ilmî merkezlik yapmıştır. Bunun sebeplerinin en başında, hilafet makamının ve halifenin burada bulunması gelmektedir. Böyle olunca bütün dünya Müslümanları buraya ayrı bir bağlılık göstermiştir. Aradaki manevi bağı sağlamlaştırarak devam ettirmenin birinci vasıtası da ilim alışverişinde bulunmaktır. Osmanlı bunu, Müslümanların bulunduğu dünyanın çeşitli yerlerinde mektepler ve medreseler açmak, bu uzak memleketlerden talebeler getirterek İstanbul’da okutmak ve tekrar memleketlerine gönderip oralarda da aynı tedrisatı yaptırmak suretiyle gerçekleştirmiştir.

Osmanlı Devleti Gulca’da mektep ve medreseler açmış ve devamı için maddi yardımlarda bulunmuş; Gulca’dan da İstanbul’a talebeler getirilip mektep ve medreselerde okutulmuştur.

1863 tarihli bir vesikada Çin’de Gulca Emaret-i İslamiyesi musahiblerinden Akçapan Berat Efendi’nin oğlu Gulcalı Hafız Abdülaziz Efendi’den bahsedilmektedir. Gulcalı Hafız Abdülaziz, İstanbul’da saraya alınmış, burada yetişmiş ve daha sonra, Enderun’da Arapça muallimliği yapmıştır.

Gulcalı Abdülaziz Efendi, aynı zamanda “Çin’de Din-i Mübin-i İslâm ve Çin Müslümanları” adlı bir de kitap yayınlamıştır. Kitap, Çin ve Türkistan Müslümanları hakkında çok mühim bilgiler vermektedir.

Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın eğitim faaliyetleri herkesçe malumdur. Osmanlı Devleti sınırları dışında Müslümanların bulunduğu memleketlerde açtığı mektep, medrese ve camilerin sayısı oldukça fazladır. 11 Kasım 1904 tarihli bir vesikadan Gulca’da da Hamidiye Mektebi açtığını öğrenmiş bulunuyoruz. Bu mektebin ismi vesikada “Çin’de Gulca Mekteb-i Hamîdî-i Hüseyni.” şeklinde geçmektedir.

 1904 tarihinde Gulca’da açılmış olan bu mektep hakkındaki bir vesikada şu bilgiler yer almaktadır:

“Cenab-ı Hak, Müslümanların yegâne sığınağı, adaletli, şefkatli, halife ve imamı olan padişahımız efendimiz hazretlerini kıyamete kadar makamında kemal-i âfiyetle dâim buyursun.

“Çin Türkistan’ında geniş İslam memleketlerinin merkezinde bulunan Gulca ve Kaşgar beldesi ileri gelenlerinden Bahaeddin Bay, hilafet merkezinde olduğu gibi bu havalide de ilim ve maarifin yayılması için Abdülkâdir, Mesûd, İbrahim ve Muhammed Seyyid isimli talebeleri padişahımızın himayelerinde ilmî müesseseler arasında yüksek bir mevkisi bulunan Hamîdiye Mekteb-i Âlîsi’ne kabul ve kayıtları ile mektep içinde hususî bir dairede ikametlerini sağlamış ve bunların rahat ve huzurlarının temin edilmiş olması, bütün Müslümanları büyük bir sevinç içinde bırakmış ve padişahımıza teşekküre sevk etmiştir. Hiçbir ferdin nail olamadığı şu muazzam nimetler için Müslümanlar şükür secdesine varmıştır. Bu sebepledir ki, hilafet makamı ile olan maddi ve manevi bağlılık daha da kuvvetlenmiş ve devamlı kuvvetlenmeye devam eder bir hale gelmiştir.

Çin’de Gulca Mekteb-i Hamîdî-i Hüseynî Müdürü

Mercan Mekteb-i Mülkiye-i Şahanelerine devam etmiş Muhammed Ma’sûm

(03 Şaban 1322 / 11 Kasım 1904)”

Ayrıca, Gulca’dan da İstanbul’a talebeler gelmiş ve burada tahsillerini tamamlayıp memleketlerine hizmete dönmüşlerdir. İstanbul’da çeşitli mekteplerde okutulan bu talebeler ile çok yakından alâkadar olunmuş ve her türlü ihtiyaçları devlet tarafından karşılanmıştır. 28 Ocak 1909 (5 Muharrem 1327) tarihinde Harbiye Mektebi’nde 9 Gulcalı talebenin tahsil gördüğünü vesikalardan tespit ediyoruz. Bunun yanında Tıp Mektebi’nde, Sanayi Mektebi’nde ve diğer mekteplerde tahsil gören Gulcalı talebeler de vardı.

Gulcalı Abdülaziz Efendi’nin “Çin’de Din-i Mübin-i İslâm ve Çin Müslümanları” kitabı

İstanbul’da yetişen Gulcalı alimlerden Hafız Abdülaziz Efendi saraya alınmış, burada yetişmiş ve daha sonra, Enderun’da Arapça muallimliği yapmıştır.

Gulcalı Abdülaziz Efendi, Çin ve Türkistan Müslümanları hakkında çok mühim bilgiler veren “Çin’de Din-i Mübin-i İslâm ve Çin Müslümanları” adlı bir kitap da yayınlamıştır. Bu kitapta, Gulca hakkında şu bilgiler verilmektedir:

“Gulca Müslümanları: Gulca, Mançuri sınırındaki Rusya’nın Yarkent şehrinin 120 kilometre doğusunda bulunan güzel, havası ılıman, suyu bol ve ferah bir şehirdir.

“Bu şehir İli eyaletinin merkezi olup 1871’de Ruslar tarafından istila edilerek 1881’de tazminat olarak Çin’den alınan Yarkent şehri karşılığında yine Çin’e terk edilmiştir.

“Doğusundan İli Nehri çıkan şehir, diğer Çin şehirleri gibi sur ile çevrilidir.

“Mevcut halkı 70 bine yakın olup, bunun 40 bini İslam, geri kalanı Moğol, Şığan, Çin, Mançu ve sâiredir.

“Surun içinde ve dışında 40’ı aşkın mescit ve dört büyük cami vardır.

“Büyük camilerin ikisi yerlilerin ve biri Dunganların ve diğer ikisi Kazan ve Türkistan tacirlerinindir.

“Yerlilere mahsus camilerden birisi sair camilerin en büyüğü olup talebeye mahsus 28 hücresi olduğu halde surun içinde bulunmakta ve diğerleri ise surun dışındadır.

“Bu camilerde Arabî ilimler tedris edilmekte olduğundan memleketin kadı, müftü, müderris ve imamları bu camilerde yetişen talebedendir. İdaresi Çin hükümeti tarafından bir Müslüman ve iki Çinliye verilmiştir.

“Bu memurlardan Müslüman’ı hâkim bey ve Çinlinin birisi şehreminidir. Şengen ve diğeri asker generalidir ki, Zontodarin namlarıyla bilinmektedirler.

“Müslüman hâkimi, Müslümanlara ait vergilerin vaktinde tahsiline ve şer’î işlerin takibine ve müftü ve kadının tayin ve azline, müftü ve kadılar tarafından şer’î işlerden başka lâzım görülen işlerin icraata konulmasına memurdur. Çinli hâkimler ise ticaret işlerinin bir düzen ve nizam içinde yürümesine, Müslüman hâkimi tarafından bildirilen işleri Gulca ve etrafının umumi valisine bildirmek ile validen aldığı emri hâkime tebliğ etmeye memurlardır.

“Gulca ziraatçi ve tüccarları: Yukarıda geçen memurların idareleri altında olmak üzere yerlilerin büyük bir kısmı geçimlerini temin için verimli, havası ılıman ve suları bol olan Gulca arazisinde ziraatla ve geri kalan kısmı da ticaretle uğraşırlar.

“Dağlarında altın, gümüş, demir ve bakır madenleri var ise de ahalinin işletmekte ve istifade etmekte oldukları maden, odun yerine kullanabildikleri kömür madenidir. Vahşi hayvanlardan ehil olanları çoktur.


(sb)