'Hüsamettin Cindoruk, Emin Çölaşan’ın kulağına, “Turgut Özal bu yazı çıkaramayacak, ölecek” diyor. Emin Çölaşan da nereden bildiğini sorunca, “Baba söyledi” diyerek Süleyman Demirel’i işaret ediyor. Sonra da prostattan öleceği ABD’den söylendi gibi bir cevap veriliyor.'

Demokrat Parti Başkan Yardımcısı ve merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın oğlu Ahmet Özal babasının ölümü ile ilgili düşüncelerini açıklamaya devam etti. Babasının ölümünde bir çok bilinmeyen nokta olduğuna dikkat çeken Özal, devletin gizli arşivlerinin açılmasının zamanının da geldiğini belirtti.

Özal, Güldal Mumcu’ya da çağrı yaptı: Sayın Güldal Mumcu Meclis’te Başkan yardımcısısınız. Biz sizin sevgili eşinizin meselesinin de çözülmesini istiyoruz. Şayet istiyorlarsa kendi eşinin cinayetinin çözülmesini de, CHP’yi ayaklandırması lazım.

Demokrat Parti’de genel başkan adayı olma sinyalleri veren Özal, babasının 13 yıl önce hazırladığı ve bugünlerde yeniden konuşulmaya başlanan reformları, babasının yakın çalışma arkadaşları ile uygulayabileceğini belirtti.

Hüsamettin Cindoruk ile konuşuyorsunuz hâlâ. Kendisi babanızın öleceğini önceden Süleyman Demirel’den duymuş ve Emin Çölaşan’a söylemiş. Bu konuda hiç konuştunuz mu?

O konuyu ben bilmiyordum. Geçenlerde savcıya ifade verirken öğrendim. Savcı aynen sizin sorduğunuz gibi bu soruyu bana sordu, “Emin Çölaşan’ın 2002’de yazdığı yazı için ne diyorsunuz” dedi. Ben de yazıyı okudum. Hüsamettin Bey böyle bir şey söylemiyor. Emin Çölaşan’ın kulağına, “Turgut Özal bu yazı çıkaramayacak, ölecek” diyor. Emin Çölaşan da nereden bildiğini sorunca, “Baba söyledi” diyerek Süleyman Demirel’i işaret ediyor. Sonra da prostattan öleceği ABD’den söylendi gibi bir cevap veriliyor.

Cavit Çağlara da söylemiş Süleyman Demirel

Onu da duydum sonradan. Ancak şöyle bir durum var onu Süleyman Bey’in cevaplaması gerek, benim yorum yapmam çok zor ama bir insan prostattan bir gün de ölmez sabah kalkıp. Prostattan kanser olursan bütün vücuduna yayılır senelerce. 7-8 sene sürer, bir günde ölmezsin. ABD’de de ki en büyük suçlardan biri doktor hasta ilişkisini açıklamaktır. Bunu açıklayan kişinin doktorluğunu da elinden alırlar orada. Bu açıdan bana göre bu bilginin alınması imkansız. Dolayısıyla bu konuda yorum yapmakta zorlanıyorum.

Eski GATA Komutanı Tümgeneral Ömer Şarlak babanızın gut hastası olduğunu ve bundan dolayı ölmüş olabileceğini söylemişti. Bu konuda düşünceleriniz nedir?

Gut hastalığı bugün çok insanda mevcut. Et yemekten ve kanda asit üriğin yükselmesinden olur ama gut hastalığından ölen de yok. Babam ölümünden 2 ya da 3 ay önce ABD’de check-up olmuştu kalbinden, damarlarından hiçbir şey yoktu. Bir tek bacak damarlarında sıkıntı vardı, ödem yapıyordu. “Önemli değil 4 -5 ay sonra gelin bunları çözelim” demişti doktorları. Hatta prostat ameliyatı olanlar, prostat alındıktan sonra çevrede bir kanserli hücre varsa şüha ya da radyoterapi olurlar. Babam hiçbirini olmadı. Ona gerek bile görmediler.

'HİRAM ABAS MİT'İN BAŞINA GEÇECEKTİ'

Araştırmacı ve Strateji Uzmanı Erhan Göksel’in bir açıklaması vardı, Hiram Abas’ın Kartal Demirağ’ın babanıza yönelik suikastı incelediği ve çok önemli bilgilere ulaşıp, babanızla paylaşacakken öldürüldüğü yönünde. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Hiram Abas babama yönelik suikast girişimi ile ilgili derin araştırmalara girmişti. Bu arada önemli olan konulardan biri MİT o döneme kadar hep askerlerden oluşurdu, MİT başkanları. Mit sivilleşme sürecine giriyordu ve Hiram Abas’ın MİT’in başına gelmesi planlanıyordu. Bence MİT’in sivilleşmesinden sonra veya o dönemlere yakın zamanlarda bugün inkar edilen JİTEM kurulmuştur. JİTEM hep inkar edildi ama MİT’in askerin kontrolünden çıktıktan sonra JİTEM’in kuvvetlendirildiğini düşünüyorum.

Emekli büyükelçi Kaya Toperi’nin açıklamaları annenizin söyledikleri ile çelişiyor. Sizin düşünceniz nedir bu konuda?

Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar diye bir söz vardır. Burada ağlarsa karısı ağlar, gerisi yalan ağlar. Ayrıca babam o akşam gelerek neden anneme, “limonata verdiler, mecburiyetten içtim” diyor? Babam limonatayı sevmezdi. Burada Kaya Toperi mi, annem mi yoksa babam mı doğruyu söylüyor? Bence soru işareti yok.

Sizin bir dönem yaptığınız açıklamalarda, “Bu işin arkasında Rusya var” diyordunuz. Hala geçerli mi bu iddia?

Hayır, benim dediğim Sovyetler Birliği’nin çöküş dönemiydi ve Türk Cumhuriyetleri hızla ayrılıyorlardı Rusya’dan. Tabii orada da şahinler var ve ayrılmalara karşıydılar. Babam da çok ciddi ilişkiler kurmuştu. Türk Devletleri adı altında ekonomik ve siyasi bir yapı oluşmaya başlamıştı. Benim o zaman düşüncem, hala da geçerlidir orada da bazı şahinler Türkiye’nin bu gücü ele geçirmesini istemiyordu.

'KÜRT MESELESİ VE PKK SORUNUNU ÇÖZECEKTİ'
Babanız 17 yıl önce Kürt sorununun çözümü için kademeli affı düşünmüş, ateşkesi yanılmıyorsam düşünmüş. Kısaca bugün gündemde olanları kendisi planlamış. Genel Başkan olursanız bu politikaları uygulayacak mısınız?

Ben şöyle söyleyeyim. Babam ölmeden 2 gün önce Türkmenistan Aşkabat’ta şunu söyledi, “Ben Türkiye’ye dönünce belki siyasi bir risk alacağım ama Türkiye’de bu Kürt meselesini ve PKK sorununu çözeceğim” dedi. 2 gün sonra vefat etti. Tabii yıllar geçip, uzaktan bakınca daha net görüyorsun, Adnan Kahveci’nin ölümü şüpheli. Uğur Mumcu, bu konuda derin devlet PKK ilişkileri için araştırmalar yapıyordu. Ocak ayında ilk o öldürüldü. Eşref Bitlis Paşa, Barzani ve Talabani ile görüşüyordu, Güneydoğu’da sıcak yaklaşımlar, kademeli af, ekonomik yatırımlar, kültürel haklar, anayasa değişiklikleri. Bugün konuşulanları o gün yapmaya hazırlanıyorlardı. Arkasında 7 tane en yakın komutanının ölmesi, Madımak olayları, 33 erin ölmesi... Türkiye’de 28 Şubat değil, esas darbe 93 darbesidir. Ciddi bir darbedir. Uzaktan bakınca anlaşılıyor. Bugün Ergenekon konuşuluyor, Ergenokon 93’ün yanında hava civa kalır. 1993 ile 1999 arasında öldürülen insanlar, faili meçhuller, bunların içerisinde çok öenmli insanlar var. Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu. Bütün bu isimlerin incelenmesi lazım. Benim fikrim bu yıllar için TBMM bir komisyon kurmalı.

'İNTİKAM İSTEMİYORUM AMA...'

Bu görüşleriniz için “intikam almak istiyor” diyenler olabilir...

Bu bir intikam değil. Hiç kimse intikam peşinde de değil. Bizim inancımız şudur, ne gelirse Allah’tan gelir. Eğer babam da, Eşref Bitlis de vefat ettiyse onların günü dolmuş demektir. Onları öldürenler, kurşun sıkanlar sadece aracıdır. Bundan dolayı intikam peşinde değiliz. Ancak bu işleri yapan kişilerin ortaya çıkması, açıklanması, Türkiye’nin temizlenmesi ve bu defterin son defa açılmamak üzere kapatılması lazım. Ardından da Türkiye’nin ileriye bakması lazım.

'GENEL BAŞKAN ADAYI OLABİLİRİM'

Demokrat Parti’nin Başkanlık Divanı toplantısı var. Kongre kararı alınırsa genel başkanlığa aday olacak mısınız?
Bugün partinin Başkanlık Divanı toplantısı var. Bu divanda yanılmıyorsam Aralık ayı içinde yapacağımız kongre günü belirlenecek. Bazı arkadaşlar kongrenin gereksiz olduğunu düşünüyor, bazı arkadaşlar istiyor, teşkilatın tamamı istiyor. Bende aday mıyım, değil miyim konusunda şunu söyleyeyim. Şayet kongre olursa ve demokratik bir şekilde yapılırsa, baskılar olmazsa, şu anda bana teşkilattan gelen talepler doğrultusunda aday olmayı düşünüyorum.

Baskı dediniz. Nasıl baskılar açıklayabilir misiniz?

Biliyorsunuz bu gibi kongrelerde partinin ileri gelenleri, eski başkanları, eski başbakanları bir sürü telkinlerde bulunabiliyorlar delegelere. Kimse karışmazsa, delegeler serbest bırakılırsa, demokratik olursa o zaman aday olmayı düşünüyorum.


Demokrat Parti Genel Başkanı seçilirseniz babanız Turgut Özal’ın yolunu mu izleyeceksiniz?

Şimdi benim düşüncem şu, rahmetli babam 17 Nisan 1993’de ölmeseydi bir ay sonra 19 Mayıs’ta istifa edip siyasete geri dönüyordu ve İkinci Değişim Programı adı altında, öncelikle adalet ve anayasayı ele alan bir çalışması vardı. Bu program hazırdı ve onu uygulayacaktı. Bugün Türkiye’nin anayasa tartışmaları, adalet mekanizması, ceza kanunları bütün her şey yukardan aşağı komple değişecekti. Ve tabii ekonomik konularda da düzenlemeler vardı bu planda özellikle vergide. Ben Türkiye’de babamla birlikte bu programı hazırlayan, ben o zaman IMF’de çalışıyordum ve 5 tane ülkeye bakıyordum, babamla da yıllarca çalıştım ve bu konuda da rahmetlinin birlikte çalışmış olduğu siyasetteki arkadaşları değil, bürokraside çalıştığı insanlar, maliyede, hazinede, merkez bankasında ekonomik birimlerde, dışişlerinde çalışmış çok başarılı bürokrat arkadaşları bugün böyle bir şey yaparsak onları da yanıma toplamaya hazırlanıyorum. Babam ile çalışmış, öğrencileri olan kadro ile ve bu kadronun çok iyi olacağına inanıyorum. Deneyimli, Türkiye’yi kuyudan çıkaran kadrolardır bunlar. Yeni değişimler için daha tecrübeli oldular. Şimdi Turgut Özal’ın beraber çalıştığı kadroları biraraya getirmek hedefindeyim.

'BABAM YENİ ANAYASA HAZIRLAMIŞTI'

Korkut Özal’ın bir açıklaması vardı, babanızın 3 sayfalık bir anayasa taslağı olduğuna dair. Bu doğru mu?

Doğru. Onun adına babam “mini anayasa” derdi. Babam anayasa çalışmaları yaptı ve seçimlerden sonra Anayasa çalışmaları gündeme gelirse ben o çalışmaları da kamuoyuna sunmak istiyorum çünkü babam şunu söylerdi ve çok doğru, “Ülkeler anayasalar ile idare edilmez, kanunlar ile idare edilir.” Kanunlar zamana ve teknolojiye göre değişir ama anayasa değişmez. Anayasa nedir? Anayasa bir deklerasyondur, eşitlik, hak, hukuk üzerine. Bunun dışında ormandan nasıl ağaç kesileceği anayasada yazmaz ama bizde her şey Anayasa’da yazıyor. Onun yüzünden de Anayasa Mahkemesi hep problem oluyor Türkiye’de. Bir şey değiştiriyorsunuz Anayasa Mahkemesi, Anayasa’ya aykırı diyor. Bunun için anayasanın çok kapsamlı 150 madde olması gerekmiyor. Anayasa küçük olmalı, deklerasyondur. Babamın çalışmaları da bence Türkiye’nin en önemli çalışması haline gelecektir. Gerisi kanunlardır.

Türkiye’deki ekonomik durumları ve diğer sorunlarına ilişkin planlarınız var mı?

Türkiye’yi çok gezerim, geçende de Karadeniz’deydim. Hayvancılık yapan, tarımla uğraşan çiftçilerin hali çok kötü. Ben IMF’de çalıştım ve politikalarını bilirim. Kuralları sübvansyonu yani destekleri kesin ve vermeyin. Bu Batılı ve kişi başı milli geliri 35 bin dolara çıkmış ülkelerde doğru bir yaklaşımdır. Artı ABD ve Avrupa’da nüfusun yüzde 2 ile 3,5’u tarımla uğraşır. Bizim ülkemizde bu yüzde 35’in üzerinde hala. Türkiye’de yaşayan insanların yüzde 35’i hayvancılık ve tarım ile geçinmeye çalışıyor. Ben ABD, Avrupa örneğini alamam o zaman. Çok basit bir örnek vereyim, Türkiye’de et fiyatları yüksek diye et ithalatı yapılıyor. Ben size şunu söyleyeyim, büyükbaş ve küçükbaş hayvan sayısı son 20 yılda yarı yarıya düştü. Canlı hayvan sayısının düşme nedeni süt fiyatlarının düşük olmasıdır. Hayvanları kesime gönderdiler. Burada Türkiye’nin yapması gerekn Avrupa’da yapıldığı gibi süt fiyatlarını sübvanse etmesi lazım. Avrupa bunu hayvanlar kesilmesin, et fiyatları artmasın diye yapıyor. Bunun gibi çok basit çözümler var Türkiye’de. Fakat yine en başa dönüyorum, anayasa değişikliği, kanunların komple değişikliği. Yargının, özellikle hakim ve savcıların memurlar standartlarının çok üzerinde maaşlar alması lazım. Devlet memuru statüleri içinde ayrı bir yere koymak lazım hakim ve savcıları çünkü Türkiye’de insanların malını, canını, namusunu koruyan adalet sistemiyse ve bir genel müdür 3 bin lira maaş alıyorsa o insanların 15 bin lira maaş alması lazım. Sadece Hakimler ve savcılar için olmalı. Emniyet güçleri veardından asker. Askerin sayısının da bana göre azaltılması lazım. Dünya’da iki türlü ordu vardır, birisi ülkeyi dışarıya doğru korur, diğeri de halkına karşı korur devleti. Batılı ülkelere bakarsanız orada ordular profesyoneldir, paralı askerlerdir. Onların işi budur ve sadece dışarıya karşı korur. Türkiye’de ise kuruluşundan beri iç güvenlik diye bir maddesi var askeriyenin, iç ve dış düşmana karşı korur ülkeyi. O zaman da 700 bin, 800 bin asker gerekir ülkeyi korumak için. Böylece ihtilala yaptığın zaman ülkeyi daha kolay kontrolün altına alırsın. TRT’de askerin ne işi var? TRT’yi güvenlik korur, polis korur, belki özel güvenlik korur. Meclis’i, Cumhurbaşkanı’nı neden asker korur? Emniyet koruyabilir buraları. Bunlar yapılırken şöyle düşünülmüş, ihtilal yaparsak ele geçirmek kolay olsun. Şehir içinde kışla olmaz, sınırlarda olur. Türkiye’de bu zihniyetin artık değişmesi lazım. Bizim hakımız askeri çok sever, peygamber ocağı der ama askerin siyasete karışmasını istemez. Eğer askere sırtını dayarsan oy alamazsın, küfür edersen de oy alamazsın. Siyasetçiysen olman gereken yeri iyi bileceksin. Türkiye’de çok acı olaylar yaşandı. Ordu ihtilala yapıp, başbakan ve iki bakan astı. Bu sebepten bu halk askeri siyasette istemez. Ordunun görevi bellidir, ordu görevini yapar, herkesin başının üstünde de yeri vardır. Herkesin başının üstünde de yeri vardır.

'AK PARTİ DOĞRU ŞEYLER YAPIYOR'

Şu an hükümetin yaptıkları için ne düşünüyorsunuz?

AK Parti’nin doğru şeyler yaptığını düşünüyorum. Ben onlara da karşı değilim, Tayyip Bey ile de görüşüyorum. Başka bir şey söyleyeyim. Eski İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher 11 yıl görevde kaldıktan sonra Türkiye’ye geldi. Babam ve benle bir yemek yedi. Orada, “Ben 11 sene başbakanlık yaptım bıraktım. Bir hatam oldu, 3 yıl fazla yatım Başbakanlığı. Bir başbakan 8 seneyi bir gün geçirmemelidir. 8 sene geçtikten sonra gökten altın yağdırsan insanlar senden bıkıyor” dedi. Bakıyorum Tayyip Erdoğan’ın 8 senesi doldu. ABD’de de sistem de buna uygun 4+4. Seçimleri AK Parti kazansa da oyları azalmaya başlar. Türkiye’de güçlü bir merkez sağ olmazsa sorunlar başlayabilir. Türkiye’de eski gücünüdeki merkez sağın oluşması lazım. Merkez sağ olmazsa Türkiye yanlış noktalara kayabilir. Anavatan ile Doğru Yol’un toplamı yüzde 62’ydi bir ara Türkiyede. İkisinin toplamı Demokrat Parti ve oyları yüzde 2. Demek ki bir yerlerde yanlış yapmışlar. 367’de, meclise girmemekte, referandumda. Bir noktada merkez sağ toplumdan kopmuş. Ben DP’nin başına geçersem, çizgimizi, eski merkez sağ çizgisi olan milliyetçi muhafazakar noktaya getireceğim. Toplum siyasetçinin bir adım önünde gidiyor hep ama siyasetçi bunun hiç farkında değil. Özellikle büyük şehirlerde oturan bazı siyasetçi ve entellektüeller cahil zannediyor halkı, okuma yazma bilmez sanıyor. Halbuki onlar şehirliden çok daha akıllıdır. Ben siyaseti köy kahvelerinde öğrendim. Referandumda “evet” denmesi gerektiğini söyledim, parti içinde de savaştım ama beni dinlemeyip diğer türlü karar aldılar. Yanlış karar aldıklarını da söyledim. Bana çok kızdılar ama sonuç ortada.

Babanızın anılarını seçimlerden sonra mı yayımlayacaksınız?
Evet, siyasi malzeme olmasını istemiyorum. Zaten babam bana onları ölümümden en az 15 sene sonra yayımla demişti, 17 sene oldu. Seçimlerden sonra basılacak umarım.

Bundan sonrası için ne düşünüyorsunuz, babanızın ölümü üzerindeki soruların kalkması için?

Bundan sonrası devletin işi, Ben elimdeki her şeyi verdim. Artık devletin gizli arşivlerinin açılması lazım. Esas bilgiler orada. Biz bildiklerimizi korkmadan söyledik.

GÜLDAL MUMCU'YA ÇAĞRI

Bu açıklamaları tekrar ve bugünlerde yapmanızın nedeni nedir?

Daha öncede söylüyordum bu görüşlerimi. Milletvekili iken 1999’da önerge vermiştim. Gündemde değil, haber olmadı. Ne insanlar ne de Meclis ilgilenmedi, gazeteciler ilgilenmedi. Zannediliyor ki şimdi konuşuyoruz. Doğru değil. Eşref Bitlis Paşa 17 sene önce öldü, uçağının buzlanmadan dolayı düştüğünü söylediler 20 dakika sonra. Ben 25 senelik pilotum, o uçaklarla da uçtum. Beach Craft ABD’lilerin yaptığı en sağlam uçaklardan biri. Motorları tribündür ve bir motorun durma ihtimali eğer devamlı uçarsan 13 milyon saatte birdir o da 1400 sene eder. İki motorun 20 saniye arayla durma ihtimali yok. Peki bunlar 17 sene sonra neden ortaya çıkıyor? Niye o zaman bunlar açıklanmadı? Bunlar araştırılsın istiyoruz. Güldal Mumcu’ya çağrı yapıyorum. Sayın Güldal Mumcu Meclis’te Başkan yardımcısısınız. Biz sizin sevgili eşinizin meselesinin de çözülmesini istiyoruz. Şayet istiyorlarsa kendi eşinin cinayetinin çözülmesini de, CHP’yi ayaklandırması lazım.

Babanız Musul ve Kerkük’ün alınması konusunda tek başına kaldı. Neler yaşadınız o dönem?

Yıldırım Akbulut Başbakan’dı ve ANAP hükümetteydi. Buna karşın babam asker gönderme kararını çıkartamadı. Babam, “Biz oraya savaşmak için asker göndermiyoruz. Bir tabur asker göndereceğiz ve orada oturacaklar. Bu savaş bir gün bitecek ve bittiği zaman İngiltere, Fransa ve ABD bizi masaya oturtmazlar. Türkiye ağzını açamaz, bizi dışarda bırakırlar. Orada yapacakları her ne olursa olsun Türkiye müdahale edemez. Bizim için de yanlıştır” derdi. Meclis’ten karar çıkmadığı günün gecesi bana Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde şunu söyledi; “Türkiyede siyasetçiler malesef siyaseti bilmiyor. Bu yapılan hatanın faturasını Türkiye 15 sene sonra ödemeye başlayacak.” (NTVMSNBC)