Türkiye'yi üye yapmamak, yükselişini engelleyemez'

Stephens yazısına, önceki günlerde Londra'yı ziyaret eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, "Avrupa Türkiye'den gerçekten ne beklediğini iyi düşünmeli. Türkiye'nin güçlü, demokratik ve ekonomik olarak gelişmiş bir ülke olarak bölgesinde nüfuzunun artmasından memnunlar mı?" şeklindeki sorusunun, bazı Avrupalıları rahatsız edeceği tespitiyle başlıyor.

'Baskıcı ve geri Türkiye'ye karşı tutum almak daha kolaydı'

Yorumda, Türkiye'nin siyasi olarak baskıcı ve ekonomik olarak geri olduğu günlerde, hayatın Paris ve Berlin'deki bazı Avrupalılar için daha kolay olduğu ve Türkiye'ye uyumlu bir NATO üyesi olarak Avrupa'nın doğu cephelerinden birini bekleme görevi biçildiği de ifade ediliyor.

Stephens'a göre, Türkiye 2005 yılında müzakereler başladığından bu yana kaydettiği tüm ilerlemelere rağmen sorunlara sahip bir ülke.

'Hükümet otoriter eğilim gösteriyor'

"Askeri yönetim, Türkiye için geride kaldı. Ancak, siyaset ve güvenlik düzeni karanlık bir yan barındırmaya devam ediyor. Yargı sistemi mükemmel olmaktan çok uzakta; terörle mücadele yasaları sıklıkla geniş bir zeminde baskı aracı olarak kullanılıyor ve AKP kendi otoriter eğilimlerini sergiliyor."

"Mantık bize, Avrupa'nın, modernleşen bir Türkiye'den kazanacağı çok şey var ve kaybedeceği bir şey olmadığını dikte ediyor." diyen Stephens, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam entegrasyonunun onlarca yıl alabileceğini ancak önemli olanın bu yolculuğun yönü olduğunu da belirtiyor."

'Türkiye'yi üye yapmamak, yükselişini engelleyemez'

"Türkiye, Avrupa Birliği'nin kapısını daha sert bir şekilde çalıyor da olsa, bir yandan kendisini de dayatacak" Stephens'a göre.

"Amerika Birleşik Devletleri ya da Avrupa'nın ricacısı olma rolünü kabul etmesi gerektiğini düşünmüyor ve perspektifini belirleme hakkını kendinde görüyor.

Avrupa, kapılarını kapatırsa isteklerinin gerçekleşeceği gibi bir yanılgıya sahip. Türkiye'yi içeri sokmamak, onun yükselişini engelleyemez fakat daha uzağa itilmesine neden olur" diyen Stephens'a göre, Avrupa'nın önünde basit bir seçim var; ya gücünü paylaşacak, ya da bu gücün elinden kayıp gitmesini izleyecek.