Banu Güven, ismi NTV ile neredeyse özdeşleşmiş, ekranın en çok izlenen isimlerinden biriydi. İşin mutfağından başladığı bu zorlu meslekte üslubu, özgürlükçü tavrı ve haberciliğiyle bir marka haline geldi. Nasıl oldu da bu marka isim 14 yıldır çalıştığı NTV ile yolunu ayırmak zorunda kaldı?

Güven kendisini çok üzen süreci Akşam gazetesinden Özlem Çelik Akarsu’ya anlattı.

Ortaköy’de buluştuğumuzda ilk sözü ’Başım çok ağrıyor, günlerdir az uyuyorum’ oldu. Bu bile durumnu özetliyordu; bunca başarının ardından yaşadığı hayal kırıklığı!..

İŞİMİ ESKİSİ GİBİ YAPABİLME HAKKI İSTEDİM

NTV ile yollarınız neden ayrıldı? Birileri ısrarla ’Banu Güven kovuldu’ diyor...
Gazeteci olarak şunu bilirim, dedikodu üzerine haber yapılmaz. Haberi muhataplarına sorarsın. Bunu duyuranlar ne beni ne de NTV’yi aradılar. Bazıları ’kovulmak gazeteciliğin şanındandır’ diye düşünüyor galiba (gülüyor). Bizimki karşılıklı bir ayrılık. Ben işimi eskisi gibi yapabilme hakkını istedim. Bunun olmayacağı ortaya çıktığında benden başka bir şey istemediler. Bir ay içinde gelişmiş bir durum ama şu da bir gerçek ki işimi sürdürebileceğim, bugüne kadar yaptığım gibi yapabileceğim bir alan kalmadı. Şimdi neden kalmadığı sorusunun cevabını istiyorum.

NTV NEDEN BİRTAKIM ŞEYLERİ FEDA ETMEK ZORUNDA KALDI?

Kim verecek bunun cevabını?
15 yıldır belli ilkeler sayarak genel itibarıyla dengeli, nesnel bir habercilik yapmaya özen gösteren NTV gibi bir kurum neden birtakım şeyleri feda etmek zorunda kaldı? İktidar-medya, siyaset-medya ilişkilerini sorgulamak gerekiyor. Bu yeni bir şey de değil aslında Türkiye’de. Geçen yayın döneminde ’Banu Güven’le Artı’ programında Genel Yayın Yönetmeni Ömer Özgüner’in de desteğiyle birçok yerde rastlamadığımız yayınları yapma imkanı buldum. Şu soruyu soramıyorum demedim hiç. Eskiden beri zaman zaman her yerde olduğu gibi, birtakım telefonlarla ’bu haber böyle görülmesin isteniyor’ dendiği oldu ama mücadele ettik. Bu kurumda bunları aşmaya çalıştık.

HIZLA GİDERKEN DUVARA ÇARPMAK ÇOK CAN ACITIYOR

Belirsizlik ne zaman son buldu?
NTV de müdahaleye açık alanları kapatma kararı alarak kendini korumaya aldı. Hızınızı almış vitesi ata ata giderken, o hızla duvara girmek çok can yakıyor. Her şeye rağmen gazetecilik yapmaya devam edebiliyoruz, diye düşünürken iyimserliğim paramparça oldu bir ay önce. Ama benim için belirsizlik son buldu. Diğer arkadaşlarım ise önlerini görmeye çalışıyor. Can Dündar, Nuray Mert de biraz anlattı. Belki yeniden bir durum değerlendirmesi yapılır. Yaşananların sadece kişisel bir mağduriyet olarak yansıması eksik olur. Bu durum, memlekette gazetecilik yapmaya dair bir sorun olduğunun resmidir.


ZANA İLE PROGRAM YAPAMAYACAĞIMIZ SÖYLENDİ

Sorumlusu siyasi baskı mı, otokontrol mü?
Memlekette bir süredir yaşanan durum, her şeyin bir otokontrol mekanizmasına girmesine sebep oluyor. Seçim öncesinde birtakım sıkıntılar kendini daha çok belli etti ve bizlere de yansıdı. Müdahale, talep gelmeye başladı. Birtakım programların teker teker kalktı. Bu bir ’erken tatil’ olarak adlandırıldı. Hiçbir gazeteci seçimden bir hafta önce programını sonlandırmayı düşünmez. İlk ciddi soru işareti, seçimden bir hafta önce ortaya çıktı. İlk kez uzun görüşmelerden sonra mutabakata vardığımız bir isimle bu yayını yapamayacağımız söylendi. Bu kişi Leyla Zana’ydı. Zana ile 6 Haziran’da program yapacaktık. İş ortada kalınca çok büyük mahcubiyet yaşadım. 10 yılını ifade özgürlüğünden dolayı cezaevinde geçirmiş biri olması beni ikinci defa üzdü. Demokratikleşmeden söz ederken böyle bir kanalda bu yayını yapamamamın açıklaması ne olabilir?

NTV bunun gerekçesini nasıl açıkladı?
NTV birçok başka kuruluşta da olan birtakım müdahale alanlarını kapatmaya karar verdi. Zana’yı ya da herhangi bir konuğu, alamayacağınız çıkıyor ortaya, bunu kabullenmeniz mümkün değil. Benim için programa çıkmamaktan başka seçenek kalmadı. Bu seçim öncesi atmosferde koyulan bir tavırdı. AK Parti’nin bağımsız blokla çekişeceğinin düşünüldüğü kaygısını da dikkate almak lazım.


ANKARA’DAN GENEL BİR HAT ÇİZİLDİ

İktidar baskısı mı, kanal yönetiminin tasarrufu mu?
Kalkıp Ankara’dan birileri ’o kadın orada bu programı yapmasın’ veya ’bu konuk orada çıkmasın’ demedi ama genel bir hat çizildi ve o hattın ötesi medya kuruluşlarının sahipleri için risk olmaya başladı. Ben de o hattın üzerindeki duvara çarptım ya da biz duvara çarptık.


GAZETECİLİK HAYATIMIN EN ZOR GÜNLERİ

’Zorunlu erken tatil’ nasıl başladı?
Benim için bu yayınlara dönmenin koşulu yapamadığım şeyi yapmaktı ancak. Problemin çözülebilir olup olmadığını test etmeye çalıştım. Gazetecilik hayatımın en zor günleriydi. Herhangi bir milletvekili adayının seçimden bir hafta önce yaptığı ve çok da sınırlı tuttuğu bir medya planlamasını bombalamaktır bu aynı zamanda. Çok üzüldüm.

O TELEFON KONUŞMASI BENİM İÇİN ÇOK ÇOK ZORDU

Leyla Zana’nın tepkisi nasıl oldu?
Haksızlığın azı çoğu olmaz da, ilk kez karşılaşmıyor bu tür haksızlıklarla. Benim meslekle ilişkimi, değerlerimi bildiği ve samimiyetime inandığı için mağrur karşıladı. Onun da gönlünden geçen mesleğimi sürdürmemdi. O telefon konuşmasını yapmak benim için çok çok zordu. Büyüklük yaptı. Tatil yapalım bari dedim ve kabul gördü. Sonra şu ortaya çıktı, önümüzdeki yayın döneminde, geçtiğimiz yayın döneminde başarılı giden bu programlar artık olmayacaktı. Bu aslında dükkanın bir bölümünü kapatmak gibi bir şey.

BENZER FORMATTAKİ PROGRAMLAR ARTIK OLMAYACAK

Ya da ürün değişikliği...
Biraz daha farklı bir ekran olacak herhalde. Seçim sonrasına bir bakalım dendi ama NTV açısından bu değişiklik kararı geçerliliğini koruyor. Benzer formattaki programların olmayacağı kararı... Dolayısıyla ben de bir süredir var olan koşullara rağmen gayet iyi bir şekilde yaptığım işi gelecek dönem yapamayacağımı anladım. Bu gayet açık bir şekilde söylendi.


Kanal yönetimi bunu sana nasıl ifade etti ya da konuştunuz?
Bu açıklamayı NTV’nin yapması gerekiyor. NTV daha çok haber hattında giden bir kanala dönüşüyor izlenimindeyim. Benim orada tek yapmaya çalıştığım şey gazetecilikti. Muhalif gazeteci tanımı var Türkiye’de ve o tanımın içine bugünlerde doğrudan iktidara muhalif gazeteciler giriyor. Yayın yaptığım yıllar boyunca ben her şeye muhalif olan bir gazeteci oldum. Gazeteciliğin özünde zaten muhalif olmak var. Önünüze sorgulamanız gereken ne çıkıyorsa, onun üzerine gitmelisiniz.

Vedat Türkali’nin programda Öcalan’a ithafen, ’Selam ve sevgi O’na benden. ’Sayın’ demiyorlarmış, peki bu kadar ’sayın’ olan adam niye O’na gidiyor?’ sözleri de tepki çekmiş olabilir mi?
O yayınla ilgili bir gürültü koptu ama bunun üzerine ameliyat falan yapmadık. Belki bazıları Fatmagül’ü konuşmamı bekliyordu. Türkali, memleketin en önemli meselelerinden biri olarak ifade edilen meseleyle ilgili konuşmak üzere geldi. Nitekim başka bir kanaldaki Fatmagül sorusu üzerine kalkıp gitti.

BALKON KONUŞMALARI BALKONDA KALMASIN

Türkali’nin söylediklerinden fazlasını Karayılan Hasan Cemal’e verdiği röportajda söyledi. O yayımlandı.
Ortada çelişkili bir durum var. Hasan Cemal’in Karayılan röportajı gazetede çıkıyor. Öte tarafta Ertuğrul Mavioğlu aynı kişiyle yaptığı röportaj nedeniyle hakim karşısına çıktı. Başbakan demokratikleşmeden söz ediyor, helalleşmek istiyor, gazetecilere açtığı davaları geri çekiyor ama şunu düşünmek gerekiyor, bir performans sıkıntısı yokken işimi yapamıyorsam ya da bazı arkadaşlarım da işlerini gayet güzel götürürken bunu düşünüyorlarsa burada bir sorun var. Balkon konuşmaları balkonda kalmasın.

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN ÖNÜNE GEÇİLEMEZ

Bundan sonrası için bir plan?
Küsmüş falan değilim. İçimde haberciliğe, mesleğe olan inanç, bağlılık daha da arttı. Ben artık basın ve ifade özgürlüğünü sınırlamanın gittikçe zorlaşacağını düşünüyorum. Sonuç olarak ifade özgürlüğünün önüne geçilemez. İfade özgürlüğü kendine duvarda muhakkak bir çatlak bulacaktır ya da duvarın üzerinden atlamasını bilecektir.