Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), bu kez ifade özgürlüğü hassasiyetiyle şaşırttı. Televizyonlarda yayınlanan tartışma programlarında katılımcılar tarafından dile getirilen 'Kürdistan', 'özerklik', 'ayrı devlet' gibi ifadelere yönelik şikayetleri mercek altına alan RTÜK 'cezaya yer yok' dedi.

RTÜK'ün, benzer şikayetlere örnek olacak kararı, NTV'de Çiğdem Anad'ın sunduğu 6 Ocak 20011 tarihli 'Doğrudan siyaset' tartışma programına yönelik başvuru üzerine incelemeye alındı.

RTÜK İzleme ve değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nın 05 Nisan 2011 tarih ve 187 sayılı yazısında, NTV'de yayınlanan "Doğrudan Siyaset” programında "Kürdistan" ifadelerinin kullanılması ile ilgili bir yaptırım uygulanmasına gerek görülmediği belirtildi.

RTÜK'ün benzer durumlara emsal teşkil edecek bu kararına Üst Kurul'un MHP'li Üyesi Esat Çıplak ile CHP'li üye Hülya Alp'ten karşı oy geldi.

NTV'deki programa, Hizbullah örgütünün avukatı Sıdkı Zilan'ın olay yaratan sözleri damgasını vurmuştu.

Sıdkı Zilan “1925’den Şeyh Said hadisesinden, Dersim’den, Ağrı ayaklanması sonrası yaşanan mezalim, devletin katliamları, köy yakmaları” cümlelerini sarf ettikten sonra konuşmasının ilerleyen bölümlerinde hızını alamayarak “Biz diyoruz ki vaka var. Hizbullah vardır, PKK vardır, Devlet vardır. Devlet bu sürece hukuki olarak yaklaşmamış, insanı olarak yaklaşmamış, ne kadar gayri hukuki, gayri insani, ahlaki yöntem varsa hepsini kullanmıştır. Köy yakmalar, işkenceler, infazlar, örgütlere müdahale etme” sözlerini dile getirdi.


RTÜK'ün kararına karşı oy kullanan Esat Çıplak, programdaki tartışmaların Zilan'ın sözleri etrafında şekillendiğine dikkat çekerek, "Özellikle son cümledeki örgüte müdahale kısmına dikkatinizi çekerim. Bu topraklarda devlet otoritesine başkaldırıp, halka silah çeken, terör yolu ile halkı kıyıma uğratan terör örgütlerine, bu zatın mantığına göre devlet müdahale etmemeli" diye konuştu.

Sıdkı Zilan'ın devleti ve yöneticilerini peşinen suçlu ilan ettikten sonra; bu topraklar üzerinde yaşayan Türk Halkı’ nın, bu toprakların bir bölümü üzerinde meşru olarak hiçbir hakkının olmadığı hezeyanını da sürdürdüğünü belirten Çıplak, Sıdkı Zilan'ın, "Kürdistan gerçekliği Türkiye gerçekliğinden daha önde bir şey, daha sahicidir” sözleri ile "siyasal sınırlar içinde yaşıyoruz ama coğrafyamızın tarihi ismi kürdistandır. Biz de kürdistanlıyız, biz Kürdistan’ın bağımsız olmadığını biliyoruz. Biz zaten özerklik peşindeyiz; federasyon peşindeyiz. Ayrı devlette! Biz Kürtüz biz Kürdistanlıyız. Ama Türkiye Cumhuriyeti içinde yaşayan Türkiye Kürdistanı burası" şeklindeki ifadelerine sert çıktı.

Esat Çıplak, muhalefet şerhinde şu görüşleri dile getirdi:

"Bu şahıs, Türkiye sınırları içinde muhayyilesinde sanal bir vatan inşaa ediyor. Buradan da yola çıkarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını ve kanunlarını meşruiyet dışına itiyor. Kafasında askıya aldığı “hukukun üstünlüğü prensibini” fırsat ve zemin bulduğu an fiiliyata dökeceğini açıkça ifşa ediyor. Aleni ve kışkırtıcı şekilde bölücülük yapıyor.

Üst Kurul, İlgili dairenin uzman raporu ceza istemesine rağmen, ilgili yayını ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirerek, adı geçen yayıncı kuruluşa müeyyide uygulamaktan imtina etmiştir.

Coğrafyadaki yerleri adlandırma salahiyeti o coğrafyada meşru bir şekilde hükümran olan ve müesses nizamı tesis edip sürdürenlerin inhisarındadır. Hal böyle olmasaydı İstanbul, “Konstantinopolis” olarak kalır, Amerika Kızılderililerin vereceği ya da verdiği bir isimle anılırdı. Bu anlamda Radyo Televizyon Üst Kurulu bir içtihat makamı değildir. Uhdesindeki kanunları uygulamakla sorumludur.

Bu tür söylem ve eylemlerin Türkiye Cumhuriyeti Devletinde yaşayan insanların hayat tarzlarına, kimliklerine, varlıklarına, elinde bulundurdukları ekonomik imkânlarına ve insanlığın oluşturduğu ortak değerlere hiçbir katkısının olmayacağı açıktır. Bin yıllık ortak tarih, ortak yaşam alanı, ortak kader, ortak değer birlikteliğinin yanı sıra, et ve tırnak misali iç içe geçtiğimiz akrabalık bağı ve kültürel bağlarımızın birleştiriciliği, bütünleştiriciliği, uluslararası mücadele birlikteliğinin avantajlarını unutulup, akıl tutulması ile ayrıştırıcı, çatışmacı, ötekileştirici unsurları kaşımanın hiçbir faydasının olmadığının bilinmesi gerekmektedir. Ne yazık ki çeşitli oyunlara alet olanların ekmeğine yağ sürmek, payanda olmakta yayıncı kuruluşların basın özgürlüğü adı altında ayrışmaya, bölünmeye ve çatışmaya hizmet ettiğini de görmek gerekir.

Üst Kurul bu kararla 6112 Sayılı Kanunun Yayın Hizmeti İlkeleri başlıklı 8. maddesinin 1. fıkrasının “

a) Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlık ve bağımsızlığına, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılâplarına aykırı olamaz.

b) Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz.” bentlerini açıkça ihlal etmiştir.

Yani; Üst Kurul, yükümlülüğünde bulunan ve uygulaması gereken ilkelere açıkça aykırı davranmıştır. Bu nedenle alınan karara muhalifim."