Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından, 2008 yılında yapılan Sağlık Bakanlığı Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü ve Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve TÜBİTAK'ın Kamu Araştırmaları Grubu'nun (KAMAG) katkılarıyla yürüttüğü ''Türkiye'de Nüfusa İlişkin Göstergeler'' başlıklı araştırmanın sonuç raporu, geçen ay tamamlandı.

Genç ve dinamik nüfus tehdit altında!

Araştırma, başka veri kaynaklarından sürekli, doğru ve ayrıntılı bir biçimde elde edilemeyen Türkiye'deki doğurganlık, aile planlaması ve ana ve çocuk sağlığı konularında bilgi sağlamak üzere yürütüldü.

Araştırma kapsamında 10 bin 525 hanehalkı, 7 bin 405 kadın ile görüşüldü. Araştırma, örnekleme planı araştırmacılara klasik kent-kır ve beş bölge ayrımının ötesinde bazı göstergeler için 12 alt-bölgeya ait analiz yapma olanağı sunuyor.

''DOĞURGANLIK AZALIYOR VE ERTELENİYOR''

Araştırma sonuçları, kadınların doğurganlık çağlarının sonunda ortalama olarak 2.2 çocuğa sahip olduklarını gösterdi.

En yüksek doğurganlık hızı sırası ile 20-24 ve 25-29 yaş gruplarında yaşanıyor. En yüksek doğurganlık hızı Doğu Anadolu'da (3.3), en düşük doğurganlık hızı ise kadın başına 1.9 doğum ile Batı, Orta ve Kuzey Anadolu'da görülüyor.

Araştırma sonuçları, doğurganlık düzeyi sadece Batı Anadolu değil, Orta ve Kuzey Anadolu'da da yenilenme düzeyi olan kadın başına 2.1 çocuğun altına düştüğünü gösteriyor.

Araştırma, 1970'li yıllarda yaklaşık 5 çocuk sahibi olan kadınların, günümüzde 2 çocuk sahibi olmalarını ortaya koyarken, doğurganlık düzeyindeki önemli azalma dikkati çekiyor. Bu azalmanın sebebi, evliliklerin geciktirilmesi ile gebeliği önleyici yöntemlerin kullanımının artmasına bağlanıyor. Ayrıca, Türkiye'de evli her beş kadından dördünün doğurganlığını sonlandırmak veya ertelemek istiyor.

NÜFUSUN BÜYÜKLÜĞÜ VE ARTIŞ HIZINDAKİ DEĞİŞMELER

Raporda, cumhuriyetin ilanında 13 milyon olan Türkiye nüfusu, 1950'li yılların sonunda 2 katına ulaştığı, 1985'de 50 milyonu aşan ülke nüfusun, 2000 nüfus sayımı sonuçlarına göre 67,8 milyona ulaştığı, günümüzde ise, Türkiye nüfusunun 71.8 milyon olduğunun tahmin edildiği bilgileri yer aldı.

Araştırmaya göre, Türkiye'de doğurganlık, ölüm ve diğer demografik süreçlerde yaşanılan değişime eşlik eden bir diğer değişim de nüfus artış hızlarında meydana geldi.

1970'li yıllarda yüzde 2.5'lik bir hızla artan nüfus, günümüzde yüzde 1.8'lik bir hızla artıyor. Bu değişim, 28 yılda iki katına ulaşabilecek bir nüfus yapısından, 40 yılda iki katına ulaşılabilecek bir nüfus yapısına geçildiğini göstermesi bakımından önem taşıyor.

Sonuçlar, önceki araştırma bulguları ile birlikte ele alındığında, Türkiye'de demografik yapının önemli bir değişme süreci içinde bulunduğunu ortaya koydu. Bu yapı değişikliği ya da demografik geçişin Türkiye için sonuçlarına ilişkin şu değerlendirmelere yer veriliyor:

''-Türkiye'nin nüfus büyüklüğü, içinde bulunduğumuz yüzyılın ortalarında yüz milyonun altında kalarak durağanlaşacak.

-Genç nüfusun (15 yaşın altındaki nüfus) toplam nüfus içindeki payı azalmaya devam edecektir. Bu azalma, Türkiye'nin 'genç ve dinamik nüfus' olma özelliğini orta vadede ortadan kaldıracaktır.

-Yetişkin nüfusun (15-64 yaşındaki nüfus) toplam nüfus içindeki payı, yüzyıl ortalarına kadar artmaya devam edecek. Bu gelişme Türkiye'nin giderek artan oranda bir 'istihdam' sorunu ile karşılaşacağını gösteriyor.

-Yaşlı nüfusun (65 ve üstü yaşlardaki nüfus) toplam nüfus içindeki payı da artmaya devam edecek. Yaşlı nüfus hacminin artmasının temel nedeni doğurganlık hızındaki düşme.

1970'li yıllarda toplam nüfus içinde sadece yüzde 2'lik bir yer tutan 'yaşlılar', günümüzde yüzde 7'lik bir yer tutuyor. Günümüzden 25 yıl sonra yaşlı nüfus oranının yüzde 9'a, yaşlı nüfus hacminin ise 8 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor. Bu durum, Türkiye'nin yakın gelecekte 'yaşlıların finansmanı' sorununu daha kuvvetle hissedeceğini gösteriyor.''

NÜFUS YAŞLANIYOR, EVLENME YAŞI YÜKSELİYOR

Araştırma sonuçlarına göre, 15 yaşın altındaki nüfusun toplam nüfus içindeki payı yüzde 27'ye düşerken 65 yaş ve üzeri nüfusun payı ise yüzde 7'ye yükseldi. Bu bulgularla uyumlu olarak Türkiye nüfusunun ortanca yaşı da 26.5'e yükseldi.

Türkiye'de 25-49 yaş grubundaki kadınlar için ortalama evlenme yaşı 21 olarak belirlendi. Son yirmi yıl içinde ortalama ilk evlenme yaşında da yaklaşık olarak 3 yıllık bir artış yaşandı.

Türkiye'de çok genç yaşlardaki evlenme davranışında önemli bir değişim görülmekteyse de araştırma sonuçları 15-19 yaş grubundaki kadınların yüzde 10'unun evlenmiş olduğunu ortaya koydu.

''HANEHALKI BÜYÜKLÜĞÜ AZALIYOR''

Verilere göre, son 15 yılda Türkiye'deki ortalama hanehalkı büyüklüğü 4.5 kişiden 3.9 kişiye düştü. Kentsel alanlarda 3.8 kişi olan ortalama hanehalkı büyüklüğü, kırsal alanlarda ise 4.2 kişi olarak belirlendi.

Araştırma sonuçlarına göre, Türkiye'deki hanehalklarının yüzde 70'inde 4 veya daha az kişi bulunuyor ve nüfusun yüzde altısı ise tek kişilik hanelerde yaşıyor.

BEBEK ÖLÜM HIZI VE DOĞUŞTA YAŞAM BEKLENTİSİ

Araştırma verileri, 1970'li yıllarda binde 130 olan bebek ölüm hızının günümüzde binde 17'ye düştüğünü gösteriyor. Beş yaş altı ölüm hızı ise, binde 24'e düştü.

Bebek ölüm hızının günümüzdeki düzeyi, sosyo-ekonomik olarak Türkiye ile benzer özelliklere sahip ülkelere göre halen yüksek olduğunu gösteren araştırma, Türkiye ekonomik göstergelerindeki başarısını sağlık ve demografik göstergelerine yansıtamamış ülkeler arasında bulunuyor.

Türkiye'de bebek ölüm hızının hızla azalmasında, sağlık sistemindeki gelişmeler yanında doğurganlık düzeyi ve örüntüsündeki değişim de önemli bir rol oynuyor.

Türkiye'de bebek ölüm hızındaki hızlı azalma, doğuşta yaşam beklentisinin de hızla artmasına yol açıyor. 1970'li yıllarda 55 yıl olan doğumda yaşam beklentisi, günümüzde erkekler için 69 kadınlar için ise 73 yıla yükseldi.

''HALEN YILDA YAKLAŞIK OLARAK 1,3 MİLYON OLAN DOĞUM SAYISI HIZLA AZALACAK VE 2015 YILINDA 1,1 MİLYONA DÜŞECEK VE DAHA SONRA DA BU SEVİYEDE SABİT KALACAK''

Hacettepe Üniversitesi'nce yürütülen araştırma verileri, halen yılda 1,3 milyon olan doğum sayısının 2015'de 1,1 milyona düşeceğini ve bu seviyede sabit kalacağını ortaya koydu.

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından, 2008 yılında yapılan Sağlık Bakanlığı Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü ve Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve TÜBİTAK'ın Kamu Araştırmaları Grubu'nun (KAMAG) katkılarıyla yürütülen ''Türkiye'de Nüfusa İlişkin Göstergeler'' başlıklı araştırmanın sonuç raporu tamamlandı.

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sabahat Tezcan'ın yürütücülüğünde ve Prof. Dr. İsmet Koç'un teknik koordinatörlüğünde yürütülen araştırmanın sonuçları, araştırmacılar Prof. Dr. İsmet Koç, Dr. Mehmet Ali Eryurt, araştırma görevlileri Tuğba Adalı ve Pelin Seçkiner'in imzasıyla ''Doğurganlık, Aile Planlaması ve Beş Yaş Altı Ölümlerdeki Değişimler:1968-2008'' isimli kitapta toplandı.

Araştırma verilerinden yola çıkılarak Türkiye'nin gelecekteki demografik yapısına ilişkin değerlendirmelerin yapıldığı kitapta, Türkiye'nin yaşadığı demografik dönüşüm sürecinin, nüfusun demografik yapısının gelenekselden moderne doğru evrilmesini sağladığına dikkat çekildi.

Bu sürecin henüz tamamlanmadığına işaret edilen kitapta, Türkiye'nin bugün sahip olduğu doğurganlık hızının azalmaya devam edeceği belirtildi.

''DOĞURGANLIKTAKİ AZALMA''

Kitapta yer alan değerlendirmelere göre, doğurganlıktaki azalma ile birlikte doğumların daha ileri yaşlara ertelenmesi sebebiyle doğurganlık hızının en yüksek olduğu yaş grubu zaman içinde, Batı Avrupa'nın demografik dönüşüm sürecinde olduğu gibi, 30-34'e kayacak.

Bunun sonucu olarak bugün yılda yaklaşık olarak 1,3 milyon olan doğum sayısı hızla azalacak ve 2015 yılında 1,1 milyona düşecek ve daha sonra da bu seviyede sabit kalacak.

Buna göre, doğurganlık seviyesinin azalmasının bir sonucu olarak günümüzde yüzde 27 düzeyinde olan 15 yaşın altındaki nüfusun toplam nüfus içindeki payı hızla azalarak 2023 yılında yüzde 20-22 seviyesine gerileyecek.

Kitapta, bu sürece ilişkin şu değerlendirmeler yer aldı:

''Bu süreç, Türkiye nüfusunun genç nüfus olma özelliğinin hızla ortadan kalkması anlamına gelmektedir. Bu durum, Türkiye'de çocuk sayısı üzerinden yürütülmekte olan nüfus tartışmalarının, bundan sonraki süreçte nitelik yani çocuğun bugününe ve yarınına ilişkin olarak yapılacak eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, istihdam gibi yatırımların planlanması üzerinden yürütülmesi gerektiğini de ortaya koymaktadır.

Geçmiş yıllardaki yüksek doğurganlık seviyesinin bir sonucu olarak bugün de artış eğilimi gösteren çalışma çağı nüfusunun artışı gelecekte de devam edecek.

Yüksek doğurganlık seviyesinin ürünü olan kuşaklar çalışma çağından çıkana kadar, yaklaşık olarak 2035-2040 yıllarına kadar bu artışın devam etmesi beklenmektedir.''

''YAŞLI NÜFUS HACMİ''

Türkiye'de 1990'lı yıllarda 2,2 milyon olan yaşlı nüfusun hacmi, günümüzde iki kattan daha fazla artarak 4,9 milyona ulaştığının kaydedildiği kitapta, bunun 2023 yılında 8 milyona ulaşmasının beklendiği ifade edildi.

Buna göre, sayısal artışın yanında yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı da artmaya devam edecek. Günümüzde yüzde 7 seviyesinde olan yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki payı, 2023 yılında yüzde 10'lara doğru çıkacak. Bu durum, Türkiye'de bugüne kadar genç nüfusun gereksinimlerine göre şekillenen sosyal politikaların artık yaşlı nüfusun gereksinimlerine göre şekillenmesi gerektiğini gösteriyor.

''ÇALIŞMA ÇAĞI NÜFUSUNA DÜŞEN BAĞIMLI NÜFUS AZALACAK''

Kitaba göre, doğurganlık seviyesinin düşmesi, genç nüfusun toplam nüfus içindeki payının azalması ve yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki payının artmasının bir sonucu olarak Türkiye'de çalışma çağı nüfusuna düşen bağımlı nüfus sayısı azalacak. Bu gelişmeye paralel olarak bağımlı nüfusun kompozisyonunda değişim olacak. Bağımlı nüfusun içindeki genç nüfusun payı azalacak ve yaşlı nüfusun payı artacak.

Demografik dönüşüm sürecinde Türkiye'nin nüfus büyüklüğü yüzyılın ortalarında yaklaşık olarak 95 milyon seviyesine ulaşacak ve bu seviyede durağanlaşacak.

''DEMOGRAFİK DÖNÜŞÜM''

Kitapta yer verilen bilgilere göre, Türkiye'nin yaşadığı demografik dönüşüm süreci tüm yerleşim yerlerinde ve bölgelerde homojen bir şekilde değil, heterojen bir şekilde yaşanıyor.

Kitaba konu olan araştırmanın sonuçları, kentsel yerleşim yerleri ile Batı, Kuzey ve Orta Anadolu bölgelerinin demografik dönüşüm sürecini tamamlamakta olduklarını, kırsal yerleşim yerleri ile Doğu ve Güney Doğu bölgelerinin ise henüz demografik dönüşüm sürecinin son aşamasına ulaşamadıklarını gösteriyor.

Özellikle kırsal yerleşim yerleri ve Doğu Bölgesi'nin bugünkü demografik yapısının Türkiye'nin 1980'lerdeki demografik yapısı ile benzerlik göstermesi, Türkiye'de halen farklı demografik rejimlerin mevcut olduğunu ve henüz tam bir demografik yakınsamanın gerçekleşmediğini göstermesi bakımından önem taşıyor. Bu nedenle, Türkiye'nin demografik dönüşümün bu aşamasında uygulayacağı nüfus politikalarının, demografik rejim farklılıklarını ortadan kaldırmaya dönük; nicelik yerine niteliği ön plana çıkaran politikalar olması gerekiyor.