İlkay DİKİCİ- Güven USTA / İSTANBUL, () SULTANAHMET Camii'nin kapılarına, döneminde kullanılan tekniklerle restorasyon ve konservasyon işlemi yapılıyor. Kapıların restorasyon işlemini yapan Sedefkar Ustası Cengiz Beşiktaş, “Camileri dolaşan insanlarımız kapılara hiç dikkat etmiyorlar. Halbuki ne kadar müthiş eserler olduğunu bir anlayabilseler onlar bile bunlara çok değer verecekler.” dedi.

Osmanlı mimarisinin en görkemli, İstanbul’un simge eserlerinden olan ve dönemin padişahı 1. Ahmed tarafından Mimar Sedefkar Mehmet Ağa’ya yaptırılan Sultanahmet Camii’nde restorasyon işlemi Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 2017 yılında başlamıştı. Turistlerin Blue Mosque (Mavi Cami) olarak bildiği, 400 yıllık tarihi olan camiinin kapılarının restorasyon çalışmalarını yapan Sedefkar Ustası Cengiz Beşiktaş Demirören Haber Ajansı’na () yaptıkları restorasyon ve konservasyon (mimarinin yapıldığı dönemde kullanılan malzemelere uygun yapılan işlem) çalışmalarını anlattı.

KAPILARIN EN İNCE DETAYINA KADAR FOTOĞRAFLARI ÇEKİLİYOR

27 yıldır restorasyon işiyle uğraşan Sedefkar Ustası Cengiz Beşiktaş, “Atölyemizdeki bu kapılar caminin batı cephesindeki cümle kapılarıdır. Restorasyona başlamadan önce Vakıflar Genel Müdürlüğünden kontrole geliyorlar. Kontrollerin yanı sıra bilim kurulu üyelerimiz var. Çok değerli hocalarımız var. O hocalarımız denetimleriyle ve istişareleri sonucunda kapılarımızın restorasyonuna başlıyoruz. Kapılarımız restorasyonuna başlamadan, kapılarımız sökülmeden önce profesyonel fotoğraf makineleriyle fotoğrafları çekiliyor. En ince detayına kadar fotoğrafları çekiliyor.” dedi.

“OSMANLI NE KULLANDIYSA BİZ DE ONU KULLANIYORUZ”

Kapıların Sultanahmet Camii’nin yanında kurulan atölyeye kalabalık bir ekip yardımıyla taşındığını söyleyen Cengiz Beşiktaş, “Atölyemize taşınan kapılar, temizlenerek konservasyona hazırlanıyor. Konservasyona başlamadan önce bilim kurulundan gelen hocalarımızın denetimlerinde, kullanacağımız ahşabı, malzemenin en ince ayrıntısına göre tespit ederek işleme başlıyoruz. Aslına uygun olarak Osmanlı ne kullandıysa biz de onu kullanıyoruz. Mesela sedef dediğimiz sedef deniz kabuğunu kullanıyoruz. Abanoz ağacı dediğimiz simsiyah ağaç var onu kullanıyoruz. Büyükbaş hayvanların kemiklerini kullanıyoruz. Bu kullandığımız malzemeler çok uzun süre bozulmadan kalabilen malzemelerdir.” şeklinde konuştu.

SEDEF DENİZ KABUĞU 2 MİLİM HALİNE GETİRİLİYOR…

Kullandığı deniz kabuğunu anlatan Cengiz Beşiktaş,  “Bu okyanus sedefi olarak geçer. Bu yurtdışından geliyor. Bunu biz parça parça kareler halinde kesiyoruz. Kare olarak kestiğimiz parçaları zımparalarla incelterek 2 mm haline getiriyoruz. Bu sedefin her bir karesinden 1 tane sedef alabiliyorsun. Bunları da günlerce, saatlerce incelterek bu hale getirebiliyoruz. Şekil verdiğimiz sedef deniz kabuklarını, yerleri düşmüş sedeflerin şablonlarını çıkartarak sedefin üstüne yapıştırıyoruz. Sedefin üstüne yapıştırdığımız parçaları kıl testeresiyle keserek yerine alıştırıyoruz.” İfadelerini kullandı.

SEDEFLER KEMİK TUTKALIYLA YAPIŞTIRILIYOR…

Hazırlanan sedeflerin yapıştırılma esnasında kullandıkları tutkalı anlatan Cengiz Beşiktaş, “Sedefleri yapıştırırken, boncuk tutkalı dediğimiz sürekli ocak üstünde kaynayan, bir başka adı da kemik tutkalını kullanıyoruz. Kemik tutkalı sürekli kaynatılarak eritilir. Kemik tutkalının özelliği de kuruduğu zaman kemikleşmesidir. Osmanlının kullandığı birebir aynı tutkaldır. Bu tutkalı kullanmamızın tek nedeni zor olduğundandır. Sürekli kaynaması gerekir. Sürekli sıcak olması gerekir.” diye konuştu.

DOKULAR TAMAMİYLE EL EMEĞİ…

Kapı üzerinde bulunan işlemelerin konservasyon işlemi hakkında Cengiz Beşiktaş, “Kapı kenarlarındaki bu filetoları da kendimiz hazırlıyoruz. 7 parçanın birbirine yapıştırılmasıyla elde edilen fileto dediğimiz bir sistemdir. Bunu yaparken abanoz ağacı, kemik, maun ve kurşunu tek tek milimine göre kesilip yerine sıkıştırıyoruz. Kapı üstündeki beyaz dokunun  hayvan kemiklerinden sağlandığını belirten Beşiktaş, “Bu büyükbaş hayvanlarını baldır kemikleri olarak geçer. Bu kemikleri suda 3-4 gün kaynatıyoruz. Kaynatılan kemiklerin ilikleri boşaldıktan sonra ikiye kesilip zımpara ve sprey motor yardımıyla 2 milim haline getiriyoruz. Filetonik işçiliğine göre bu kemikleri inceltiyoruz. Kemik kesinlikle çürümez. Kaynatıldığı için de içerisindeki bütün pisliklerden arındırılmış oluyor. Kemik, kemik tutkalıyla birleştiği zaman ömrüne ömür katıyor.” dedi.

“BİRAZ SABIR VE DİKKAT İSTEYEN BİR İŞ”

Sedefkar ustalığını Türkiye’de sayılı kişinin yaptığını ifade eden Beşiktaş, şöyle devam etti:

"Burada ben dahil 9 kişi çalışıyoruz. 10 ya da 15 kişi ya var ya yok. Yeni arkadaşlar geliyor desek yalan olacak. Gelen arkadaşlar da kaçıyorlar. Biraz sabır ve dikkat isteyen bir şey. Kız arkadaşlarımız var burada. Onlar da bu işi severek yapıyorlar. Bu mesleği çok severek yaptım. Sevmeden bu meslek yapılmaz. Bu duygu bu zevk hiçbir yerde yok. Osmanlı bu eserleri o kadar güzel teknikler kullanarak yapmışlar ki biz bu eserlerin restorasyonunu yapıp konservasyonu yapıp yerine koyduğumuzda, eski görkemini geri kazandırdığımızdaki mutluluk hiçbir şeye değmez. Bu anlatılmayacak kadar müthiş bir duygu. Bazı ustalarımız geliyor bize 'deli işçi' diyorlar. Ben rastlantı eseri bu işe başladım. O zamana kadar camilerde böyle restorasyon işi olduğunu bilmiyordum. Camileri dolaşan insanlarımız kapılara hiç dikkat etmiyorlar. Halbuki ne kadar müthiş eserler olduğu bir anlayabilseler onlar bile bunlara çok değer verecekler.” 

Sedefkar Ustası Cengiz Beşiktaş’ın atölyesine, bilim kurulu tarafından tespit edilip fotoğrafları çekilen ve restore edilmek üzere 230 kapının geldiği öğrenildi. Gelen kapılardan 24’ü kündekari, 2’si sedef ve 1 tanesi büyük kapı olmak üzere toplam 27 kapının restorasyonunun tamamlandığı belirtildi.

(FOTOĞRAF)