Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TÜBİTAK Bilim Ödülleri ödül töreninde konuştu. Erdoğan, ''En büyük sıkıntılardan birini de maalesef dilde yaşadık. Bizim bilime son derece müsait dilimiz varken, bir gece yattık, sabah kalktık baktık ki o dil yok'' dedi.

İşte Erdoğan'ın sözlerinden satır başları:

"ABDULLAH GÜL'E ŞÜKRANLARIMI SUNUYORUM"

Halef selef olduğumuz Sayın Abdullah Gül'ü görmezden gelemem. Değerli Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül'e TÜBİTAK Ödüllerini Cumhurbaşkanlığı himayesine aldığı için şükranlarımı sunuyorum. Bunun organize edilmesi manidardır, şükranlarımı burada bundan dolayı özellikle ifade ediyorum.

Bu yıl sadece 19 hocamız, 19 bilimsel çalışma ödülü almaya hak kazandılar. Şunu çok iyi biliyoruz ki üniversite dışı merkezlerimizde yurtdışında bilim insanımız başarılı çalışmalar yapıyor. İstediğiniz kadar para akıtın, teşvik edin yada zorlayın. Eğer bilim için gerekli atmosfer yoksa oradan alınacak sonuçta yoktur. Bizde ilim bir pınardan akan suya benzetilmiştir. Yani ilim gece gündüz bir kaynaktan durmaksızın akar. Siz oradan ancak içmek istediğinizde içersiniz. 7-8 yaşındaki çocuklara koro halinde bir ezberi okutmak özgürlükle bağdaşabilir mi? Hatırlayalım 1402 kanununa bir ek yaptılar. Beş bin kamu çalışanın işine son verdiler, sokağa terk ettiler. Bunların hepsi yetişmiş profesörlerdi, doçentlerdi. Şu anda dahi üniversitelerimizde 1940'larında yaşayan, o günlere takılıp kalmış maalesef üzülerek söylüyorum akademisyenler var. Elbette bir numune olarak fikirlerine saygı duyacağız, fakat bu fikrin bilim atmosferini karartmasına izin veremeyiz.

Gerek YÖK gerek TÜBİTAK şu anda biliyorsunuz yurtdışına sürekli lisans doktora öğrencilerini gönderiyor. Oralara gitsinler, yetişsinler, dönüp burada da gelecek nesilleri yetiştirsinler. Bakanımız rakamlar açıkladı. Bunlar sıradan olaylar değil. En önemlisi de bunu inşa edecek tarihi bir tecrübeye sahibiz. İlim merkezi Semerkantı, Konya'yı İstanbul'u bugün bu topraklarda bir kez daha kurabiliriz.

"BÜYÜK HAYALKIRIKLIĞIMI PAYLAŞMAK İSTERİM"

Burada büyük bir hayal kırıklığımı da sizlerle paylaşmak isterim. 2002 sonunda göreve geldiğimizde bizim en fazla önem verdiğimiz konu eğitim öğretim olmuştur. Bunun yanında üniversite dedik, 75 üniversitemiz vardı. Şimdi 175 üniversitemiz var. Şimdi üniversite olmayan ilimiz yok. Ta Iğdır'daki Hakkari'deki genç mali imkansızlıklar sebebiyle acaba ben üniversite okuyabilecek miyim diye düşünmeyecek. O gidemeyebilir ama biz üniversiteyi onun ayağına götürdük.

Biz bilim dedik, araştırmaya geliştirmeye yatırımlar yaptık. 0,50'de olan Arge çalışmalarına bir hedef koyduk dedik ki bu yüzde iki olacak. Milli gelirin yüzde ikisini arge'ye ayıracağız. Hedefi henüz yakalamış değiliz. Bu arada bir şey oldu. O da neydi, şimdi özel sektör de adım atmaya başladı. Araştırmaya geliştirmeye büyük önem veriyor. Daha önce hep hazıra yükleniyordu. TÜBİTAK'ı bu ülkenin bilim politikalarına istikamet çizecek bir merkez olarak güçlendirdik. Niyetimiz tamamen burada özellikle kaliteyi yükseltmek hedefimiz gayemiz bu ülkede bilimin desteklenmesiydi. Ama ne oldu?

"KRİPTOLU TELEFON ÜRETTİK DİYORLAR..."

Bir gizli yapı sinsice TÜBİTAK'ın içinde büyüdü, adeta bir ur gibi gizlice bünyeyi sardı, bünyeye hakim oldu. Bilim üretmesini beklediğimiz TÜBİTAK kendi ülkesinin cumhurbaşkanını başbakanını bakanlarını dinlemek gibi uluslararası istihbarat servislerine hizmet vermek gibi haince bir planın zemini oldu. Krtiptolu telefon ürettik diyorlar, üst düzey yöneticilere veriyorlar. Ellerindeki şifrelerle telefonları dinleyip servis ediyorlar. Burada çok ciddi bir ahlaksızlıkta var. Ayrıca burada sadece kendi vatanına ihanet değil bilime ihanet, tüm bilim camiasına yönelik ahlaksızlık da var. Kendilerine verilen imkanları bilim için kullanmak yerine, vatana ihanet için kullanan kişi bilim camiasının yüz karasından başka bir şey değildir.

"BİR MUSEVİ VATANDAŞIMIZ ZİYARETE GELMİŞTİ..."

Bir musevi vatandaşımız, belediye başkanlığım döneminde beni ziyarete gelmişti. Şu anda rahmete oldu. Maalesef öldürdüler kendisini. Ve bana dedi ki bizim başarımızın sırrı nedir başkan dedi, nedir dedim. Üç şey dedi. Bir insan yönetimi, iki bilgi yönetimi, üç para yönetimi dedi. Biz bu üç şeyi başardık ve dünyanın en güçlü etnik yapısı haline geldik dedi. Bakın burası çok ama çok önemli. Benim için o yönlendirici bir hedefti. İnsanı yönetmek çok önemli, bilgiyi yönetmek çok önemli. Öyle bir bilgi vardır ki siz onu rahatlıkla ranta dönüştürür, paraya dönüştürür sürekli onun neticesini alırsınız. Onun patenti sizdedir. Onun yanında parayı yönetmek çok çok önemli. Eğer parayı başarıyla yönetebiliyorsanız onun da neticesini alırsınız.

"TÜRKİYE PARALEL YAPIYLA MÜCADELESİNİ KAZANMIŞTIR"

Ben TÜBİTAK'ı da ilim camiasının yüz karalarından aktarma süreci olarak görüyorum. Bilgiyi ülkemiz için insanlarımız için önemli bir yönetim amacı olarak kullanma noktasında hedef olarak görüyorum. Oradan elde edilecek hasılanın da çok önemli kaynak olduğunu ifade etmek istiyorum. Türkiye paralel yapıyla mücadelesini kazanmıştır, kazanmaya devam ediyor. Bu önümüzde engeldi, şimdi bu açığa çıktı. bu engelin aşılmasıyla toplumsal hayatın yanında eğitimin ve bilimin yönü daha da açılmıştır.

Amerika'ya müslümanlar ulaştı dediğimde birileri kıyameti kopardılar. Halbuki eserler ortada. Tabi bu ülkenin gençleri okumak yerine araştırmak yerine kompleks içinde alay edebiliyor. Çünkü bizlere yalan söyleyen bir tarih öğrettiler. Bunun sıkıntılarını yaşıyoruz.

Bize lazım olan kompleks değil, özgüvendir. Taklit etmek takip etmek değil geçmişte olduğu gibi bugünde bu toprakların bereketinin gereğini yapmaktır. Kendisi olamayan bir toplum altını çiziyorum başkası olur.

En büyük sıkıntılardan birini de maalesef dilde yaşadık. Bizim bilime son derece müsait dilimiz varken, bir gece yattık, sabah kalktık baktık ki o dil yok. İşte şimdi yabancı dillerle bilim öğrenen ve öğreten bir ülke derecesine getirildik. Binlerce kelime ve kavram unutuldu. Kelime ve kavram üretmeye elverişli olan dil yapısı adeta törpülendi.


İnançer'den çok tartışılacak sözler: "Bu memlekette inkilap (köpekleştirme) yapılmıştır"

YA OSMANLICA, YA DA İNGİLİZCE

Türkçenin mevcut kelime hazinesiyle felsefe yapamazsınız. Ya Osmanlıca, ya da İngilizce Fransızca kelimelere başvuracaksınız. Bu sorunların hepsini aşmak zorundayız.