Dış politika açısından genelde vatandaşın algısı şöyle.

Eskiden ülkeyi yönetenler ağır başlı, sessiz sakin, etliye sütlüye karışmayan, ürkek, çekingen ve ölçülü davranışlar içinde olurlardı.

Şimdi ise bunun tam tersi.

Bölgede her olayda müdahil olan, her olayın içine burnunu sokan, sert, kabadayı bir dış politika.

Etrafımız da bir olay olduğunda içimize kapanıp sınırlarımızı korumak güdüsüyle kirpi gibi çekilir beklerdik.

Örneğin Balkanlarda bir olay olduğunda tek başımıza irade koyamaz, ABD ne der,Rusya eski Sovyetler Birliği ne der diye yutkunur dururduk.

Orta Doğu da bir olay olduğunda herhangi bir yorum yapmadan, ABD' nin ve diğer ülkelerin fikirlerini öğrenmeden fikir beyan edemezdik.

Ülkenin almış olduğu IMF ve dünya bankası borçları aklımıza gelirdi.

Ülkede dolaşan sıcak paranın kaçması korkusuyla sağımızda solumuzda olan olaylara duyarsız kalırdık.

AKP iktidarına kadar dışa bağımlı, ekonomisi kötü, her an başımıza bir olay gelecekmiş korkusuyla yaşardık.

AKP iktidarıyla birlikte ülkenin bu dış politikası tamamen değişti.

İsrail'le bir olay yaşadık, hemen kafa tuttuk veya tutmuş gibi davrandık.

Filistin'de yaşanan insanlık dramını hiç söylemimizden düşürmedik.

Bunu yaparken ABD ne der,Yahudi lobisi şirket kredilerini keser mi veya MOSSAD birisine saldırır mı diye düşünmedik.

Bu tespitlerin kendi algılarım olmadığını, toplumun ve genel kalabalığın düşüncesinin bu yönde olduğunu da belirtmek isterim.

Suriye olayı oldu, hemen gardımızı aldık ve en sözlü ve fiili ağır saldırıları yaptık.

Şu anda da savaşıyoruz.

Bir ülkeden diğer ülkeye 87 adet top atışı oluyorsa ve bir çok askeri araç gereç yok ediliyorsa ve onlarca insan ölüyorsa bunun adı savaştır.

Savaşı göğüs göğüse süngü savaşı gibi bekleyenlerin dünyanın nereye geldiğinden haberleri yok demektir.

Savaşlar artık süngülerle değil, düğmelerle yapılıyor.

Bas düğmeye bin kilometre uzaktaki bir şehri yok et.

Suriye olayında da, arkasında Rusya, Çin,İran,Irak merkezi hükümeti var algılamasını hiç hesaba katmadan, saldırmaya devam ediyoruz.

Ülkeyi yönetenler, ''Rusya doğal gaz veriyor,milyarlarca dolar ihracatımız var,milyonlarca turist geliyor ekonomi batar kışın donarız,elektriğimiz biter'' diye hiç akıllarından bile geçirmiyor.

Üstelik bu da yetmiyor, Rusya'nın uçağını Ankara'ya indiriyoruz ve kabadayılığın dik alasını yapıyoruz.

İran ile olan ticari ilişkiler ve gene petrol ve doğal gaz akışı durdurulur korkusu bile yöneticileri tarafından hiç umursanmıyor.

Çin'lileri söylemeye gerek yok.

Çünkü onlar kendileri gelmediler ama mallarıyla ülkemizi çoktan işgal ettiler

Bölgemizde bulunan bütün ülkelerle ve dünya ülkeleriyle de hatta birleşmiş milletlerle ilişkilerimiz bu paralelde devam ediyor.

Yani dikleniyoruz,efeleniyoruz, sittir çekiyoruz.

Bunu yaparken ne ekonomik dengelere, ne kışın Rusya'nın doğal gazımızı kesmesinden,ne Irak'ın hacı adaylarının yolunu kesip geriye göndermesinden,ne İran tehdidinden kısacası hiç bir şeyden korkmuyoruz çekinmiyoruz algısı toplumun büyük çoğunluğunca benimsenmiş görünüyor.

Peki ne oldu da ülkeyi yönetenler, bu kadar ilginç alışık olmadığımız sert dış politikaların savunucusu oldular.

Bizim bilmediğimiz yeni kaynaklar mı bulduk?

Yani büyük petrol yatakları,altın madenleri, kendimize yetecek doğal gaz kuyuları, yeni sanayi ürünleri, bol döviz kaynakları mı bulduk.

Ya da körfez ülkeleri elinde bulunan tirilyonlarca dolar parayı elimize mi geçirdik.

Cumhurbaşkanın ve başbakanın körfez ülkeleri devlet başkanları ve krallarıyla samimi ilişkilerin sonucu, körfezin sıcak parası bize geldi de bu kadar kabadayılığı yapmaya başladık.

Gerçekten ben şu anda uygulanan dış politikayı anlamıyorum.

Halk yukarıda anlattığım gibi algılıyor ve anlıyor.

Siz nasıl anlıyorsunuz bilmiyorum.

Bahsi geçen doğal kaynaklar ve olağan kaynaklar elimizde değilse nasıl oluyor da ekonomik anlamda muhtaç olduğumuz bu ülkelerle ilişkilerimizin bozulmasına sebep olan dik davranışları sergiliyebiliyoruz?