LEFKOŞA, () – YAKIN Doğu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi Bölümü Başkanı Doç. Dr. Nur Köprülü, Ürdün ve Lübnan’daki Suriyeli mültecilerin motivasyon ve toplumsal uyumlarını incelediği araştırmasını 8’inci İstanbul İnsani Güvenlik Konferansı’nda sundu. Arap Baharı ve ayaklanmalarının 2011 yılından bu yana Arap ülkelerini etkisi altına aldığını belirten Doç. Dr. Köprülü, söz konusu toplumsal hareketlerin bölgede yarattığı en dramatik durumun sayıları 6 milyonu aşan Suriyeli mülteciler olduğunu ifade etti.

Bu yıl ‘Zor Zamanlarda İnsani Güvenlik II’ temasıyla 8’incisi düzenlenen İstanbul İnsani Güvenlik Konferansı, İstanbul Kadir Has Üniversitesi’nin (KHAS) ev sahipliğinde, İngiltere’de faaliyet gösteren Coventry Üniversitesi Barış ve Uzlaşma Merkezi (CPRS), Birleşmiş Milletler (BM) İnsani Güvenlik Birimi işbirliği ile ortak düzenlendi. Konferansa hukuk, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler ve göç alanlarında uzman araştırmacıların yanı sıra sivil toplum kuruluşlarından temsilciler de katıldı.

Konferansa Kıbrıs’tan tek konuşmacı olarak katılan Doç. Dr. Nur Köprülü, ‘İnsani Güvenlikte Sivil Toplum ve Cinsiyet Boyutu’ başlıklı panelde, ‘Ürdün ve Lübnan’daki Suriyeli Mülteciler: Sınırlamalar, Motivasyonlar ve Toplumsal Uyum’ temalı tebliğini sundu.

"BÖLGEDE EN ÇOK MÜLTECİYE EV SAHİPLİĞİ YAPAN ÜLKE TÜRKİYE"

Konferansın açılış konuşmasını gerçekleştiren Prof. Dr. Kenneth Christie’nin başkanlık yaptığı ‘İnsani Güvenlikte Sivil Toplum ve Cinsiyet Boyutu’ başlıklı panelde, Doç. Dr. Köprülü, Arap Baharı veya ayaklanmalarının 2011 yılından bu yana Arap ülkelerini etkisi altına aldığını belirterek söz konusu toplumsal hareketlerin bölgede yarattığı en dramatik durumunun sayıları 6 milyonu aşan Suriyeli mülteciler olduğunu ifade etti.

Doç. Dr. Nur Köprülü, 2011 yılında Dera’da ortaya çıkan ilk ayaklanmaların ardından Suriye’nin çatışma alanına dönüşmesi hem ülke içerisinde milyonlarca insanın yer değiştirmesine hem de komşu ülkeler ve Avrupa Birliği (AB) ülkelere göçlerine yol açtığını ifade etti. Bölgede ise en çok mülteciye ev sahipliği yapan ülkenin Türkiye, ardından da Ürdün ve Lübnan olduğunu dile getiren Köprülü ayrıca Ürdün Krallığı'nın toplam nüfusunun yüzde 23’ünü Suriyeli, Filistinli ve Iraklı mültecilerin oluşturduğunu ve günümüzde kişi başına düşen milli gelir göz önüne alındığında mülteci oranı en yüksek ülkenin Ürdün olduğunu dile getirdi.

Suriyeli mültecilerin Ürdün’e göç etmeyi tercih etmelerindeki sebebin sadece Suriye’ye coğrafik yakınlık ve hali hazırda pek çok mültecinin akrabalarının orada bulunmalarının olmadığını ifade eden Doç. Dr. Köprülü, ayrıca Ürdün’ün Orta Doğu’daki diğer ülkelere kıyasla daha istikrarlı bir siyasal sisteme sahip olmasından kaynaklandığını vurguladı.

"SURİYELİ MÜLTECİLERİN YÜZDE 17’Sİ HALA MÜLTECİ KAMPLARINDA YAŞIYOR"

Çoğunlukla 1948-49 ve 1967 yıllarındaki Arap-İsrail Savaşları sonrasında ülkeye gelmiş, yaklaşık 2 milyon Filistinliye de ev sahipliği yapan krallıkta, Suriyeli mültecilerin sayısının resmi rakamlara göre 650 bin civarında gayri resmi rakamlara göre ise bu rakamın 1 milyonu aştığını dile getiren Doç. Dr. Köprülü, Suriyeli mültecilerin bugün yaklaşık olarak yüzde 17’sinin halen mülteci kamplarında yaşamaya devam ettiğini ifade etti.

Ürdün gibi Lübnan’ın da Suriye’deki durumdan ciddi şekilde etkilendiğine değinen Doç Dr. Köprülü, konuşmasına şöyle devam etti:

“Suriyeli mültecilerin büyük bir çoğunluğuna Türkiye ve Ürdün’ün ev sahipliği yapmasına karşın, Lübnan’da aynı zamanda ciddi sayıda bir mülteci vardır. Suriyeli mülteciler bugün toplam Lübnan nüfusunun yüzde 10’unu oluşturuyor. Bu çerçevede, her iki ülke örneğinden yola çıkarak, mültecilerin yaşadıkları ülkelerin siyasal ve yasal sistemlerinden kaynaklanan sebeplerle farklı bir zeminde ele alınması gerekiyor. Suriyeli mültecilerin Ürdün’de kalma motivasyonlarının Lübnan’da yaşayan mültecilere göre daha fazladır.”

İki ülke arasındaki temel farka da değinen Doç. Dr. Köprülü, Ürdün Krallığının Lübnan’a kıyasla daha istikrarlı bir siyasi yapıya sahip olmasının ve Lübnan’daki içsel ve mehzepsel ayrışmanın mültecilerin göçü neticesinde daha da karmaşık hale gelmesiyle yakından alakalı olduğunun altını çizdi.