ANTALYA'nın Manavgat ilçesinde düzenlenen 3'üncü Uluslararası Su ve Sağlık Kongresi yöneticisi Prof. Dr. Murat Topbaş, "Çocuklarımızı gerçekten düşünüyorsak onlara temiz hava ve su bırakmak boynumuzun borcu. Yarınlara bırakılacak en önemli miras, su" dedi.
Sağlık Bakanlığı, Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü, İLBANK, Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) ve İstanbul Üniversitesi (İÜ) tarafından düzenlenen ve bu yıl üçüncüsü gerçekleştirilen Uluslararası Su ve Sağlık Kongresi, Antalya'nın Manavgat ilçesinde başladı. Açılışta konuşan kongre yöneticisi ve KTÜ Tıp Fakültesi Halk Sağlı Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Murat Topbaş, üniversite hastanesine gelen annelere, 'Çocuklarınızda kalp yetersizliği olması durumunda ne yaparsınız' diye sorulduğunda genelinin 'Kalbimizi veririz' cevabını verdiğini hatırlattı. Prof.  Dr. Topbaş, "İşte su bu yüzden çok önemli. Suyu sadece kendimiz için düşünmemeliyiz, çocuklarımızı gerçekten düşünüyorsak, onlara temiz hava ve su bırakmak boynumuzun borcu. Yarınlara bırakılacak en önemli miras, su" dedi.
Tarım Orman Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürü Yakup Karaarslan ise su güvenliğinin önemli olduğunu belirterek, "Suyun havza bazında güvenliğini temin etmek için mutlaka güvenli bir envanterin olması gerekiyor, sağlıklı hedeflerimizin olması gerekiyor, bu hedeflere ulaşmak için politikalarımızın olması gerekiyor. Bu politikalara ulaşmak için mutlaka izin, yönetim ve yaptırım döngüsünün olması gerekiyor" diye konuştu.
'EN ÖNEMLİ MİRAS SU'
DSİ Genel Müdür Yardımcısı Şadiye Yalçın, temiz ve güvenli suya erişimin bir yaşam hakkı olduğunu ve suyun insan yaşamı için vazgeçilmez bir kaynak olduğunu, suyla ilgili küresel sorunlardan Türkiye'nin de nasibini aldığını ifade etti. Ülke nüfusunun 100 milyona ulaşacağı düşünüldüğünde su stresi altında olan Türkiye'de sürdürülebilir çalışmalar yapılması gerektiğini anlatan Yalçın, "Yarınlara bırakılacak en önemli miras su. Sürdürülebilirlik adına DSİ olarak ülke genelinde hayata iz bırakmaya çalışıyoruz. Her ilde suyun yönetilmesi için kısa, orta, uzun eylem planları yapıyoruz. 54 milyon metreküp olan su rezervinin 40 milyonun tüketildiği tarımda suyun planlı kullanılması adına projeler geliştiriyoruz" dedi.
'SUYU KAYBETTİĞİMİZDE YENİSİNİ ÜRETEMİYORUZ'
Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdür Yardımcısı Dr. Hüseyin İlter, insanoğlunun ihtiyaç duyduğu her şeyi sıfırdan üretebildiğini belirterek, "Üretemediğimiz, ikame edemediğimiz nadir maddelerden birisi su. Suyu kaybettiğimizde yenisini üretemiyoruz. Yağmurların yağmasını ve suyun yeniden oluşmasını beklemek durumundayız" ifadelerini kullandı.
'TEK BAŞINA BU SIKINTILARI GİDERMEDE YETERLİ DEĞİLİZ'
Türkiye'de su kullanımındaki uygunsuzlukla alakalı tüm dünyada olduğu gibi ciddi sıkıntılar olduğunu söyleyen Dr. Hüseyin İlter, "Sağlık Bakanlığı olarak tek başına bu sıkıntıları gidermede yeterli değiliz, özel kuruluşların diğer kamu kuruluşlarının da devreye girmesi gerekiyor" diye konuştu.
Avrasya Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yavuz Özoran da, 'su' sözünün güzellikleri hatırlattığını kaydederek, "Ne sıkıntınız varsa, 'sular seller gibi akıp gitsin' denir, bütün güzellikler suya benzetilir. Su bizim için vazgeçilmez, aziz bir kavram" dedi.
'ELDEKİ 10 BALIKTAN YARISINDA MİKROPLASTİK VAR'
İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Meriç Albay, ülkemizde su kaynaklarına çok yakın zamana kadar ekosistem temelli bakılmadığını anlatarak, "Amik Gölü'nü biz kaybettik, barajları haşince kullandık. Elimizdeki datalar hiç hoş değil. Eldeki 10 balıktan yarısında mikroplastik var. Sadece Afrika ülkelerini su kaynaklı sorunlarla görürsek hata yaparız. İngiltere'de de içme sularında mikroplastik görüldü" diye konuştu.
KTÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Asım Örem, suyun, sadece ulusal değil, uluslararası yaklaşımla da yönetilmesi gerektiğinin altını çizdi.
'İNSANLAR SUYU BİLİNÇLİ TÜKETMELİDİR'
Kongrenin açılış toplantısının ardından gazetecilere açıklamalarda bulunan KTÜ öğretim üyesi Prof. Dr. Murat Topbaş, son aylarda dünya genelindeki sanatçılar tarafından paylaşım platformlarında 'nature is speaking' akımı başlatıldığını ve bunu takdirle karşıladıklarını belirterek, şöyle konuştu:
"Aslında doğa konuşmuyor, ağlıyor. Suyun bolluğuna güvenmemeliyiz. Toplam suyun yüzde 1'i kadarı kullanılabilir. Benim çocukluğumda su cenneti olarak tanımlanırdık, ama nüfus arttıkça kırmızı çizgiye geldik. Bugün ülkede birçok nehir, göl kurudu. Konya'da obruklar oluşmaya başladı, şehirlerde su kayıp kaçakları nedeniyle suyu, insanlar ulaşmadan kaybetmeye başladık. İnsan vücudunun dörtte üçü su. Bu nedenle vücudumuza aldığımız suyun sağlıklı olması gerekir. İnsanlar suyu bilinçli tüketmelidir. Özellikle yaptığımız çalışmalarda maalesef yeteri kadar su tüketilmediğini görüyoruz. Oysa erişkin kadının 2,5 litre, erişkin erkeğin 3- 3,5 litre günlük su tüketmesi gerekir. Yani sadece susadığımız zaman değil, bunu bir ihtiyaç olarak düşünüp, günlük suyu ölçerek düzenli şekilde su tüketmemiz gerekiyor. Bunu herkesin görev olarak yapması gerekiyor. Vücutta su eksiği fonksiyon bozukluklarına, birçok hastalığın ortaya çıkmasına yol açıyor."
Prof. Dr. Topbaş, sağlıklı suyun içinde bulunması ve gereken vücudun ihtiyaç duyduğu çok sayıda madde olduğuna işaret ederek, "Aslında orta ve sert sular sağlık açısından çok daha değerli. Bu nedenle hedef olarak tüm insanların çeşmelerden akan sudan içmesi için gayret gösteriyoruz. Ambalajlı suyun dışında içme suyu olarak çeşmeden akan suyun tüketimi için tüm belediyelere, ilgili kuruluşlara görev düşüyor" dedi.