Koronavirüsün ülkeler arası ticaret, ulaşım ve iş yapış şekillerini nasıl etkileyeceğini dile getiren Siemens Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO'su Hüseyin Gelis, harekete geçmek için krize ihtiyaç duyulmaması gerektiğini vurguladı. Gelis, “Çekilen uydu fotoğrafları, atmosferdeki azot oksit gibi atıklarının oranının 1 ay gibi kısa bir sürede en az yüzde 10 ve 30 arasında azaldığını gösteriyor. Bunun gerçekleşmesinin mümkün olduğunu görmeye başladık” dedi.

Siemens Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO'su Hüseyin Gelis, kendi blogunda son dönemlerde tüm dünyanın bir numaralı gündem maddesi olan Koronavirüs (Covid 19) salgının ülkeler arası ticaret, ulaşım ve iş yapış şekillerini nasıl etkileyeceği konusunda görüşlerini paylaştı. Sürdürülebilirlik konusunda temel kaygılarından birinin iklim değişikliği olduğuna vurgu yapan Gelis, “Bu yönde atılan adımların ne derece önleyici olduğu ise şüpheli. Salgının çıkış yeri ve hala en büyük oranda etkilenen bölgesi olan Çin’e baktığımızda, alınan önlemlerin etkisiyle üretim faaliyetlerinde yaşanan planlı kısıtlamanın zehirli gaz salınımını ciddi oranlarda düşürdüğünü görüyoruz. Çekilen uydu fotoğrafları, atmosferdeki azot oksit gibi atıklarının oranının 1 ay gibi kısa bir sürede en az yüzde 10 ve 30 arasında azaldığını gösteriyor” ifadeleri yer aldı.

FARKLI OLASILIKLAR İÇİN MOTİVASYON KAYNAĞIMIZ OLABİLİR

Konunun ülkeler arası ticarete, ulaşıma ve lojistik alana yansıması, özellikle toplumsal psikoloji açısından tırmanan panik durumu –insanoğlunun “yeni” karşısındaki birincil refleksi korku, çekinme ve sakınma oluyor, temel hayati malzemelerin tedarikinde bile ne kadar kırılgan sistemlere sahip olduğumuzu gösterdi. Çünkü yayılımın önünü almak için ortaya konan tedbirler, seyahat ve hareket serbestisine zorunlu ve gerekli kısıtlar getirdi. Şu an belirli sayıda ülkeye seyahat tamamen durmuş durumda. Fuar, festival, spor müsabakaları gibi ciddi katılımın olduğu etkinliklerin iptali de en öncelikli önlemler arasında. Fakat tam da bu noktada konuya farklı bakış açılarıyla yaklaşmanın bize birtakım somut açılımlar sunabileceğini düşünmeye başladım. Bu durum, farklı olasılıkları hayata geçirme konusunda hepimiz için zoraki bir motivasyon kaynağı olabilir.

KURUM İÇİN TEKNOLOJİK ETKİNLİKLER GELİŞTİRDİK

İnsanlık olarak dijitalizasyonda, genel anlamda teknolojide geldikleri nokta ile övünmeyi sevdiklerini belirten Gelis, “Hatta bunu yeni bir sanayi devrimi olarak tanımlıyoruz. Özelde iletişim teknolojilerinde ise belki atalarımızın tahayyül edemeyeceği çeşitlilikte olanaklara ve araçlara sahibiz. Hologram gibi kişilerin fiziksel varlığının bile ‘somut’ temsil edilebildiği uzaktan ve anında erişim teknolojileri bir lüks olmanın ötesine geçti. Siemens’in Akıllı Altyapılar iş birimi olarak Almanya’da bir araya geleceğimiz toplantımızı herkesin bulunduğu yerden katılımını sağlayarak, yani kurum içi teknolojik çözümleri kullanarak gerçekleştirdik. Fiziki toplantının planlamadan lojistiğe, etkinlik yönetiminden toplantı çıktılarına birçok kalemde ciddi bir iş yükü ve mali operasyonu gerektiriyor. Peki; bu son krize kadar neden bu toplantıyı geleneksel yöntemlerle sürdürme konusunda ısrarcı olduk? Aynı zamanda mevcut işlerimizi yürütmek için neden illa geniş fiziksel hacme sahip alanlara ve bunun beraberinde getirdiği yüksek maliyet kalemlerine ihtiyaç hissediyoruz? Bazen bir diz üstü bilgisayar ya da akıllı telefonun bile yeterli olduğu durumlarda neden daha fazlasına gerek duyuyoruz? Bu teknolojileri neden daha etkin kullanmanın aksi yönünde bir inadı neden sergiliyoruz, harekete geçmek için illaki bir krize ihtiyacımız mı var; bunların kendimize ve kurumlara yöneltmemiz gereken esaslı sorular olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.

KRİZE İHTİYAÇ DUYMADAN ADIM ATMAK GEREKİYOR

Küresel ticaretin ve üretimin radikal ölçüde gerilemesinin kuşkusuz bir maliyeti olacağını ancak beraberinde tasarruf anlamında da ciddi kazanımlar elde etmenin mümkün olacağına vurgu yapan Hüseyin Gelis, “İnsanların hayatını kaybettiği, belli açılardan temel gereksinimlerin karşılanmasının bile zora düşebileceği bir krize ihtiyaç duymadan da bu adımları atabilmeyi öğrenmemiz gerekir. İnsanlar, şüphesiz iyi niyetle eriştikleri pek çok bilgiyi – ve çoğu zaman doğruluğundan emin olarak veya olmayarak – sosyal medya ve dijital kanallar aracılığıyla yakın çevresiyle paylaşıyor. Burada doğruluğundan emin olduğumuz, geçerliliğini ve gerçekliğini teyit ettiğimiz bilgileri paylaşmanın önemine bir kez daha vurgu yapmak istiyorum. İyilik yapmak isterken aksinden kaçınmak çok önemli. İşte tam bu noktada sorumlu iletişim devreye girmeli” ifadelerini kullandı.

“HEP BİRLİKTE BAŞARACAĞIZ”

Dünyada yeni telaffuz edilmeye başlanan De-socialization; yani toplumsallıktan, kalabalıktan kaçınma kavramı hakkında konuşan Gelis, şunları söyledi:

“Bunun etkilerini iyi anlamamız gerekiyor. Ürkütücü gelebilir ama sanki her birimiz birer Covid-19 taşıyıcısıymışız gibi meseleyi buradan ele almak ve sorunu buradan itibaren çözmeye başlamak lazım. Dünya halkı olarak pek çok krizden geçtik. Zaferler elde ettik. Bunun da üstesinden geleceğiz ve hep birlikte başaracağız. Disiplinle hayata geçirilecek yapıcı hamlelerin son derece hızlı iyileşme sağlayabileceğine bir kez şahit

olduk; yeter ki bu dönüşüme inanalım. Ve her şeyden önemlisi tekil kurtuluşların yerine bölgesel ve küresel iş birliğinin çok daha etkili ve sonuç alıcı olduğuna güven duyalım.”