SANAL gerçeklik uygulaması ile yükseklik, karanlık, hayvan ve uçağa binme fobileri olan kişiler, korkularıyla yüzleşiyor. Ayrıca artırılmış gerçeklik uygulaması ile de böcek ve örümcek korkusu olanlar korkularıyla baş etmeyi öğreniyor. Klinik Psikolog Çiğdem Demirsoy, teknolojinin artık terapilerde de birtakım olanaklar sunduğunu ve etkili sonuçlar alındığını belirtti.
Toplumda çok sık görülen fobiler arasında yer alan yükseklik, karanlık, uçak, hayvan, böcek ve örümcek korkusu, yeni nesil teknolojilerle tedavi edilebiliyor. Sanal gerçeklik uygulaması ile fobisi bulunan kişi, bir sanal gerçeklik gözlüğü yardımıyla gerçeğine yakın bir şekilde korkularıyla yüzleşiyor. Artırılmış gerçeklik uygulaması ile de kişi gözlük takmadan bulunduğu yerde böcek ya da örümcek korkularıyla baş edebiliyor. Bu uygulama ile kişi kendi odasında ya da terapistinin masasının üzerindeki böceği, üç boyutlu olarak görebilirken elinin üzerinde de gezdirebiliyor. Maruz bırakma çalışması olarak da isimlendirilen bu yöntemle fobilere çok daha çabuk çözüm bulunuyor.
‘KORKUYA MARUZ KALINMASI GEREKİYOR’
İnsanlarda, farklı fobilerin olduğunu belirten Uzman Klinik Psikolog Çiğdem Demirsoy, kaygı bozuklukları ve fobilerin tedavisinde en etkili yöntemin bilişsel davranışçı terapiler olduğunu ifade etti.
Çiğdem Demirsoy, “Bazı hastalarımız fobilerinin bilincinde olarak geliyorlar, ancak bazen de başka şikayetle geliyor, konuşmalarımızda fobileri olduğunu görüyoruz. Araştırmalar da bunu gösteriyor ki insanların çoğunda yükseklik korkusu, hayvan fobileri ve uçuş korkusu en sık yardım alınan problemler arasında bulunuyor. Kapalı yere girme korkusu olan kişiler emar çektiremiyor, böylece sağlıkla ilgili sorunların çözümünde sıkıntı yaşama durumları söz konusu olabiliyor. Kaygı bozuklukları ve fobilerin tedavisinde en etkili yöntem bilişsel davranışçı terapilerdir. Bilişsel davranışçı terapilerde, kişinin kaygı yaratan düşüncelerini nasıl tanıyacağı, bunları ortadan nasıl kaldıracağı, nasıl değiştireceği öğretilir. Kaygı bozukluklarında sadece düşüncelerle terapi odasında çalışmak yeterli olmuyor. Yaşanan korkunun, kaygının tetiklendiği durumlarda kişinin birtakım davranış deneyleri yapması ve korkuya maruz kalması gerekiyor” dedi.
‘TEKNOLOJİ TERAPİLERDE DE BİRTAKIM OLANAKLAR SUNUYOR’
Korkudan kaçma davranışlarının daha önceden yerleştiğini ve alışkanlık haline geldiğini anlatan Demirsoy, “Bundan dolayı terapi odasının dışında kişinin uygulaması için ev ödevleri veriyoruz. Ancak bu alışkanlıklar sebebiyle davranış uygulamalarını da yapmakta güçlük çekebiliyorlar. Günümüzde teknoloji artık, terapilerde de birtakım olanaklar sunabiliyor. Sanal gerçeklik uygulaması dediğimiz yöntem, terapide maruz kalma uygulaması dediğimiz çalışmaları yapmamıza yardımcı oluyor. Kişi, bir sanal gerçeklik gözlük yardımıyla ya da bir cep telefonu, bir tabletin aracılığıyla gerçeğine yakın bir şekilde kaygı yaratan durumu terapi odasında deneyimleyebiliyor. Sanal gözlük uygulaması sırasında kişinin kaygısının artması ve azalmasını birtakım ölçümlerle görebiliyoruz. Kişi gözlük içerisinde farklı bir sanal ortamda korkusuyla yüzleşirken, terapiste ekrandan kişinin ne gördüğünü kaygısının artıp azaldığını görebiliyor. Ayrıca deri direnci dediğimiz cilt yüzeyindeki elektriksel aktivite de ölçülebiliyor. Mesela kedi korkusu olup artık işine gidemeyen bir hastamız terapiden sonra arkadaşının kedisini severken çektirmiş olduğu fotoğrafını bizimle paylaştı” diye konuştu.
‘FOBİ BİR SÜRE SONRA DEPRESYONU DA BERABERİNDE GETİREBİLİR’
Korkunun doğal bir duygu olduğunu, fobinin ise tehlikeye orantılı olmayan şiddette bir korku yaşattığını, hatta böyle bir durum yokken bile kaygılandırdığını belirten Demirsoy, “Fobiye verilen tepkiler kişiden kişiye çok farklılık gösterebiliyor. Örneğin böcek dendiği zaman evet bir tiksinme, iğrenme hissi normaldir. Ancak fobisi olan kişiler adını duyduğunda, resmini gördüğünde bile panik benzeri duygular yaşayabiliyorlar. Böcek fobisi olan biri böceği televizyonda gördüğünde bile bakamayabiliyor. Fobi bu düzeyde yaşanan bir korkudur. Refleks olarak kişide kaçma duygusu yaratır ve kaçınma davranışları korkunun büyümesine yol açar. Bir süre sonra korkuyu yaşayan kişinin kendine güveni kırılır. ‘Ben baş edemiyorum, zayıfım’ gibi kendi ile ilgili olumsuz algılar gelişebilirken, kaygı bozukluklarına depresyonda eşlik edebiliyor” ifadelerini kullandı.
‘KİŞİ ÖRÜMCEĞİ ELİNİN ÜZERİNDE GÖREBİLİYOR’
QR kod denilen artırılmış gerçeklik uygulamasıyla kişinin gözlük takmadan bulunduğu yerde kaygı yaratan böcek ve örümcekleri üç boyutlu olarak algılayabildiğini söyleyen Demirsoy, şöyle konuştu:
“Sanal ya da animasyonla yaratılmış bir ortamda değil, kişi direkt kendi odasında, terapistinin masasının üzerinde böceği görebiliyor. Kendi elinin üzerinde üç boyutlu olarak böceği algılayabiliyor. Bu maruz bırakma çalışmalarına davranışçı uygulamaları da eklediğimizde çok daha çabuk çözüm bulunuyor.”
‘YARDIM ALMAKTAN ÇEKİNMEYİN’
Fobisi olan kişilere seslenen Çiğdem Demirsoy. “Fobi, kişiye zayıf, güçsüz hissettiren bir duygu ama bunun zayıflıkla kişilik zafiyeti ile alakası yok. Tamamen organizmamızın belli durumda belli tepkiyi vermeye alışmış olmasından kaynaklanır. Doğru yöntemlerle yaklaşılırsa bunu öğrenen organizma unutabilir de. Bu yüzden bu durumu kişilik zafiyeti gibi görmeyip yardım almaktan çekinilmemesini öneriyorum. Aksi takdirde kişinin hayatını oldukça etkilenebiliyor ve işlevselliği bozulabiliyor” dedi.