Anadolu da her köyün ve yerleşimin bir tarihi vardır.

Benim doğduğum köyün de bir tarihi bir geçmişi var.

Benim doğduğum köy Değeryer,1472 yılında Konya Karaman'dan göç eden bir grup insanın yerleşmesiyle kurulmuş.

Köyün adı bundan elli yıl öncesine kadar Değeryer iken, o günün ceberrut devlet yöneticileri gelmiş ve demişler ki, ''Sizin köyün adı Çayönü olacak''.

O yörede bulunan bütün köylerin adı değiştirilmiş.

Hiç kimse de sormamış, beş yüz yıl boyunca Değeryer olan köyün  adının neden Çayönü diye değiştirildiğini.

Ne ise; gel zaman git zaman köyün resmi kayıtlarda ki adı Çayönü,halkın dilinde ise Değeryer.

Bu duruma bir son vermek için köyün internet sitesinde bir anket yaptık.

Köyde ve şehirde oturan köyün ileri gelenlerinin görüşünü aldık.

Sonuçta köyde ve şehirde  yaşayan köylüler, köyün adının Değeryer olarak  değişmesine büyük çoğunlukla karar verdik.

Bunun için oturdum, Tokat İl Genel Meclisine havale olacak şekilde bir dilekçe yazdım.

Dilekçede uzun uzun neden değişiklik istediğimizi, talebin sosyal ve toplumsal boyutlarını da içerecek şekilde açıklamaya çalıştım.

İlgili birimlerin imzaları alındıktan sonra dilekçe valilik kanalıyla İl genel meclisine havale oldu.

Bu arada köyün isminin neden değiştirildiğiyle ilgili idari birimler ve güvenlik birimleri araştırmalar yaptı.

Köy bir Türkmen köyü olmasına rağmen Güneydoğu ve Kürt refleksiyle bu talebi şüpheyle karşıladılar.

Sonuçta İl Genel Meclisi oy birliğiyle köyün adının Değeryer olmasına karar verdi.

Tabelalar değişti, resmi yazışmalardaki isimler Değeryer olarak değişti.

Bunu neden anlatıyorum?

Bunu yaptık diye biz bölünmedik ve bölücü de olmadık.

Güneydoğu'da toprağa düşen yüzlerce Türk ve Kürt gençlerinin ölmemesi için ne yapmak gerekir nasıl bir hamle gerekir, buna Türkiye yıllardır kafa yorar.

Oysa çok basit adımlar atılabilir.

Öncelikle Kürtçe  köy ve ilçe isimleri resmi hale getirilebilir.

Nüfus müdürlüklerinde herkesin çocuklarının adının Kürtçe isimlerin yazılmasının yolu açılabilir.

İnsanların ölmemesi için, Kürtçe eğitime dönülebilir.

Bu gün parlamentoda bulunan BDP ve Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı şehirlerin akil adamlarıyla bir masaya oturulabilir ve ''Ne yapalım ki, bu ölümler bitsin'' ana başlıklı görüşmeler yapılabilir.

Bu konuda yapılacaklar ve Kürtlerin talepleri öteden beri belli.

Bunu uzatmadan şunu söylemek gerekir ki, bu sorun silahla çözülemez, çözülemez, çözülemeeeeez.

Bu durumda silahlı çözümü savunanlara şunu sormak gerekir.

Sizler bize silah satan ülkelerin şirketlerinden pay mı alıyorsunuz ki, elli yıldır silah alımında irade koyuyor ve silahlı çözümü savunuyorsunuz?

Bu silah işinden ve kan dökme siyasetinden kimler faydalanıyor? Bunun açıklanması bile çözümün yarısı demek olacaktır.

Yani bu soruyu sormak ve silahlı çözümü savunanları ''komisyoncu ve ülke çıkarlarını ve öz kaynaklarını silah tüccarlarına peşkeş çekmekle suçlamak'' mantıksız bir yaklaşım olmayacaktır.

Ayrıca ülkeyi yönetenlerin; ABD, İngiltere, Fransa gibi emperyalist amaçları olan ülkelerin bizim dostumuz olmadığını, olamayacağını anlamaları için ne yapmak gerekiyor.

Bu gün Kuzey Irak'a hakim olan ABD'ye, Sayın Dışişleri Bakanı PKK kamplarına giden yolları kapayın, lojistik desteği kesin diyebiliyor mu ?

Ecevit bunları dedi koltuğundan oldu, zehirlendi, iktidardan düşürüldü, partisi bölündü.

Ben bunları dersem aynı durum benim de başıma gelir korkusuyla bunu diyemiyorlarsa, ülkenin çıkarları şahsi çıkarlara heba ediliyor sonucunu çıkarmamız zorlama bir fikir olmamalı.

Sonuç olarak on beş sene önce bu ülkede Kürt yok diyenler, bu gün var dediler.

Kütçe kaset dinler oldular, televizyon kurdular.

On beş yıl sonra olabilecekleri şimdiden gören ve buna göre Kürtlerin taleplerini oturup konuşabilecek vizyon sahibi bir lidere ve iktidara ihtiyaç var.

Bunu yapamadığımız, bu lideri bulamadığımız takdirde,  Güneydoğu bölgesinde ''Bağımsız Kürdistan'' bağıra bağıra geliyor.

İşte o zaman bu ülkeyi yönetenler İstanbul'dan başlayacak ve bütün Türkiyeyi saracak Türk- Kürt, Alevi-Sünni çatışmalarından doğacak kan gölünde herkes gibi boğulacaklardır.

Emperyalistler bunun peşinde, nasıl oluyor da bunu göremiyoruz, kendi ülkemiz yanarken hala Esad'ı düşürmek için uğraş veriyoruz bir türlü anlamıyorum.

Sen sorunlarını çözemiyorsan, emperyalistler sana ''dostum seni seviyorum, gülüm, stratejik ortağım'' diyerek seni kan gölünün içine itecektir.

Bunu görenler akıllı insanlar,beraber yaşamayı savunanlar, ülkeyi sevenler,yurtseverler ne olursunuz bir araya gelin.

Çözüm emperyalistlerin ve onun uşaklarında değil, çözüm sizin elinizde...

NOT: ARŞİVDEN-Bu yazı 25 ağustos 2012 günü Aydınses gazetesinde yayınlanmıştır.