TBMM'den geçen anayasa değişikliğiyle birlikte referandum yolu açılmış oldu.

Herkes ve her kesim de bunu kabul etmiş görünüyor.

Oysa cumhurbaşkanı henüz yasayı onaylamadı,CHP anayasa mahkemesine itirazını yapmadı.
Bütün bunlar olmadan referandumla ilgili görüşler açıklanmaya başladı.
Buradan şu çıkıyorki cumhurbaşkanı yasayı onaylayacak,anayasa mahkemesi CHP'nin iptal talebini ret edecek.
Bunun başka bir anlamı da Anayasa mahkemesinin kararları ''Nasıl olsa Cumhurbaşkanı ne derse o olur'' doğrultusunda çıkacak algısının tartışmasız kamuoyunda yerleşmiş olması da diyebiliriz.
Diyelimki hepsi oldu ve referandum yapılacak olsun.
Telaşı paniği anlamış değilim.
Ülke elden gidiyor, tek adam geliyor,demokrasi ve parlamenter sistem bitiyor şeklinde çok farklı kesimlerden bu doğrultuda sesleri duyuyoruz.
Herkes şunu bilmeliki, sayın Erdoğan'ın bu yöndeki talepleri yeni değildir.
Daha İBB başkanıyken ÇED raporu,kurum görüşleri,mimarlar odası, mahkeme kararlarına karşıydı.

Oysa demokrasinin en temel vazgeçilmez kuralı katılımdır.

Geniş ve farklı kesimlerin farklı görüşleri sonucunda herhangi bir uygulamanın veya projenin uygulama sonucunun çıkmasıdır.

Batı ülkelerinde akademik boyutta ve meslek odalarının değerlendirmesinin yanı sıra halk katılımının da olduğunu biliyoruz.

Batı da bir ağaç kesilirken bir park yapılırken ''Meclis kararı yeterlidir'' denilmez mahalle de oturanların da görüşü alınır.

Oysa sayın Erdoğan belediye başkanlığından bu yana bu tür uygulamaların ve akademik değerlendirmelerin ''Zaman kaybı ve işlerin gecikmesi olarak'' algılamıştır.

Bundan dolayı da sürekli bu kurumlara karşı çıkarak ve çatışarak cumhurbaşkanlığına kadar gelmiştir.

Yerel düzeyde olaya bakacak olursak, bir yere köprü, üst geçit veya boğaza bir köprü mü yapılacak bir kişi veya bir kurum bakar ve yapılır veya yapılmaz hemen kararını verir diyen bir anlayışın savunucusu oldukları için bu gün anayasa değişikliğindeki mantığa  oradan gelinmiştir.

Bu tartışma İspanya'da Franko dönemi için de yapılmıştır.

Bazı uzmanlar ''Franko döneminin tek adam kararları sayesinde İspanya alt yapısında ve yatırımlarında hızlı ilerlemiştir ve zaman kaybetmemiştir'' görüşü yaygındır.

Biz de de işte buna benzer bir anlayış yönetime yerleşmiş ve final noktasına 15 yılda gelmiştir.

Bu günkü anayasa değişikliği talebine bu anlayış açısından balacak olursak ''Tek adam yönetimi iyidir''  görüşünü kabul edenlerin on beş yılda buralara devşirildiğini de kabul etmeliyiz.

Bu gün batı açısından da bu yönetim biçimi yani tek adamın vereceği kararlar onların da işine gelecektir.

Çünkü çok önemli bir karar alınacağı zaman parlementer sistemde bu kararların nasıl da akamete uğradığını gördük.

Bunun en canlı örneği 1 mart 2003 tezkeresidir.

ABD tezkerenin geçmesini çok istemişti, o zamanın yöneticileri de yani başbakanı, cumhurbaşkanı da istedi sonuçta karar geçmedi.

Tek adam olsaydı,şimdiki anayasa değişikliğinin başkanı o gün olsaydı 1 mart tezkeresi geçmişti ve bu gün orta doğu farklı bir şekillenmenin içinde olacaktı.

Batı ve ABD için Türkiye çok önemli bir ülke olduğu için bu tür yol kazaları olmaması için tek adam ve onun atadığı yüksek mahkemeler ve parlemento olması en çok onların işine gelecektir.

Tek adam onlara bir söz verdiğinde önünde hiç bir engel kalmayacaktır.

Doğal olarak bu anayasa değişikliği onaylanır ve halk tarafından kabul edilirse.

Olayın bu yanından bakınca bu anayasa değişikliğiyle ilgili ABD ve AB ülkelerinin aksi yönde seslerinin çıkmaması tamamen bu yaklaşımla ilgilidir.

Bu gün Suudi Arabistan da herhangi bir karar alınacaksa kralla ABD başkanı görüşür, anlaşırlarsa iş biter.

İşte bizde de tek adam,başkanlık olduğunda batı ülkelerinin liderleri gelecek, o tek adam kimse onunla anlaşacak ve istediğini alacak ve gidecekktir.

Anayasa değişikliği işin bu yanıyla da değerlendirilmelidir.

 Bu bir pakettir ve 15 temmuzdan bu yana adım adım uygulanmaktadır.

Sayın  Erdoğan bu kararların başkanı olduğu taktirde ölene kadar o koltukta kalacaktır.

Bu anayasa değişikliğiyle o koltuğa kim oturursa otursun kendisi istediği kadar o koltukta kalabilecektir.

Onu oradan indirebilecek bir tane anayasal kurum kalmamıştır.

Buna mahkemeler de dahildir.

Bu işin özeti budur.

Gelelim iç politika açısından uygulamalara.

Başkan bir karar aldığında o kararın tartışılacağı veya iptal edileceği hiç bir merci kalmamıştır.

Başkanın kararı tektir tartışmasızdır ve son karardır.

Bu durumda bu anayasa değişikliği kabul edildiği taktirde başkan olacak kişinin akıl sağlığının sağlam olması,ayrımcı ırkçı duygulardan arınmış olması, dış mihrakların oyununa gelmeyecek kadar akıllı olması,yurtsever olması,bir dinin veya fanatizmin esiri olmayacak kadar kuvvetli bir kişiliğinin olması,ülkesini çok seviyor olması ve de halkın çıkarlarının kendi çıkarlarından çok önde olduğunu kabul ediyor olması en büyük dileğimiz olacaktır.

Önerlen anayasa değişikliğinin başkanlık sistemi bize özgü ve bizim icat ettiğimiz yeni bir sistem olduğu için başkan olan kişinin mutlaka her konuyu iyi bilmesi gerekecektir.

Yeri geldiğinde iyi bir mimar,yeri geldiğinde iyi bir doktor,diplomat ve iyi bir hukukçu olması gerekecek.

Çünkü almış olduğu kararların belli aşamalardan süzülerek gelen kararlar olmadığı için mutlaka her konuyu ya çok iyi bilmeli ya da çok iyi bilen danışmanları ve başkan yardımcıları olmalı.

Parlementer sistemde bu tür karalar en alttan başlayarak bir çok kurumdan geçer ve en son cumhurbaşkanına gelirdi o da olmadı yüksek mahkeme bu kararı denetlerdi.

Artık bu anayasa değişikliğiyle birlikte tek adam ve tek karar ve yıllarca sürecek kararların bürokratik aşamaları olmadan anında alacak ve hızla uygulamaya sokacaktır.

Sayın Erdoğan'ın da yıllardır şikayet ettiği bürokratik engeller, mahkemeler,odalar,üniversiteler, itirazlar, engellemeler, meclisteki alt üst komisyonlar bitecek başkan tak diyecek şak diye uygulamaya geçecektir.

Bana göre bu anayasa değişikliğinin amacı budur ve bu minvalde değişiklik olacaktır.

Bundan sonraki hayat ve Türkiye sosyal yaşamı da buna göre şekillenecektir.

Halk bu anayasa değişiliğini kabul eder mi etmez mi hayır mı çıkar, evet mi çıkar bana göre bunun cevabı çok basit.

Türkiye genelinde 183000 sandık var ve bu sandıklarda en örgütlü parti AKP.

Güneydoğu ve doğu Anadolu da ise HDP.

Son günlerde HDP'nin de evet diyeceği kabul edilecek olursa sandık başını kim iyi tutuyorsa onun dediği olacaktır.

Bunun nereden biliyoruz,İdris Baluken'in tahliye edilmesi ve bazı basın yayın kuruluşlarında Abdullah Öcalan'ın da başkanlıktan yana olduğuna dair çıkan yazılar.

Hayır cephesinde en örgütlü parti CHP olduğuna göre en son seçimde 183000 sandıktan yaklaşık 53000 civarında sandık sonucu genel merkeze ulaştığını biliyoruz.

Halk ne derse desin bu açıdan sonuca halk karar vermeyecektir sandık başı ve ilçe seçim kurulları, il seçim kurulları ve yüksek seçim kurulunun bilgisayar proğramları bu kararı verecektir.

Batı yani AB ve ABD başkanlık sisteminin bu haliyle çıkmasını isteyecekleri için raportörleri ve gözlemcileri de pasif durumda olacaktır.

Nisan ayına üç ay olmasına rağmen Türkiye de bir gün bile siyaset için çok uzun olduğu için ben şimdiden diyorum ki biraz evvel anlattığım nedenlerden dolayı bu referandum sonucu EVET çıkacaktır.

Peki çıkacak evet Türkiye için hayırlı olacak mıdır diye soracak olursak benim cevabım HAYIR olacaktır.