Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan kime hizmet ediyor. Ne yapmak istiyor, anlamak mümkün değil.

Taksim Gezi Parkı protestosu ile başlayan ve tüm Türkiye'ye yayılan halk hareketi durdurulabilecek gibi görülmüyor. Çünkü, ortam başta Başbakan Erdoğan olmak üzere AKP kurmayları tarafından sürekli geriliyor.

Taksim Gezi Parkı, gerilen halk için bir kıvılcım noktası oldu. Tüm Türkiye'de ayaklanan halk için bir sembol oldu Gezi Parkı. Yaşanan olaylar bir çok soruyu gündeme getirirken, Başbakan Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Abdullah Gül arasında da bir fikir ayrılığını açıkça ortaya koydu...

Türkiye alev alev yanıyor, Başbakan Erdoğan Tunus'a, Fas'a gidiyor...

Giderken de aleve benzin döküyor.

-Bende Türkiye'nin yüzde 50'sini sokağa dökerim.

Bir Başbakanın ağzına alacağı söz mü bu?

Hadi çıkar sokağa derlerse ne yapacaksın. Türkiye'de iç savaş mı başlatacaksın Sayın Başbakan?

Zaten yapılamak istenen ne bu ülkede?

Bunu isteyenlerin ekmeğine yağ süreceksin ve sürüyorsun.

Halka rağmen yönetim yapamazsınız. İktidara gelen yöneticiler yüzde 50'nin değil yüzde 100'ün yöneticisidir. Yüzde 100'e hizmet etmek zorundadır.

Siz yüzde 50 derseniz, karşınızda yüzde 50 bulursunuz.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Başbakan Erdoğan'a göre, halkın daha fazla bir kesimini kucaklıyor.

Demokrasinin sadece seçim olmadığını söylüyor.

Türkiye geneline yayılan gösterilerden mesaj aldığını söylüyor.

Halkı sağduyulu olmaya çağırıyor...

Sokakta olan halkın siyasi düşüncesi ne olursa olsun, içersine hangi marjinal gruplar girerse girsin.

Ülkeyi yönetenler toplumu germe yerine, işin istihbaratını yapıp o kişileri güvenlik güçlerine tek tek toplatır. Nerede Türk istihbaratı?

Bir gün Emniyet Müdürü bir dostumuzla konuşurken, artık devrin değiştiğini suçluların yakalanmasında eskisi gibi sorgunun çok önemi olmadığını belirtmişti. Söyle demişti:

-Eskiden şüpheli yakalanır ağır şartlar altında sorgulanır, bazen insanlar yapmadıkları suçu bile kabullenmek zorunda kalırlar. Oysa şimdi öyle değil. Polis, olay yerinde suça karışanları kamera ile kaydeder, kişi ile ilgili tüm bilgi, belge ve delilleri toplar, sonra onu gider alır... Sorguya getirdiğinde delilden suça gidilir... Adam kendisi ile ilgili görüntüleri delilleri görünce zaten suçunu itiraf etmek zorunda kalıyor.

Emniyet Müdürünün bu anlattıkları önemli. Polis meydanlarda müdahale yerine öyle ki; bu eylemlerde varsa ki marjinal gruplar, onlara müdahale diye kitleleri incitmeden yapabilir.

Ancak ne yazık ki, demokratik hak olarak saydıkları yürüyüş ve gösteri hakkını yerine getirmek için meydana çıkanlar bile polisin sert müdahalesi ile meydana geliyor.

Bu olayların başlama zamanı çok dikkat çekici bir zaman...

Tam dağdaki teröristlerin ovaya inmesine denk geliyor.

Hükümet PKK ile anlaştı, teröristler silahlarıyla çekiliyordu. Kimine göre tüm teröristler gitti,, kimine göre çok az sayıda terörist gösteriş için dışarı çıktı, diğerleri şehirlere indi...

Sırrı Süreyya Önder'in Taksim Gezi Parkı'na çıkıp polis arabasının önüne yatması bu ihtimali güçlendirdi...

PKK'lı teröristler, yüzlerine maskelerini geçirip başka bir oyunun içine girdiler.

Silahla yapamadık, şimdi kitlesel eylemlerle bunu halledelim... Zaden PKK'nın hedefinde şehirlerde sokağa çıkmak vardı.

Bakalım Başbakan Erdoğan'ın açıklayacağı istihbarat bilgileri kimleri işaret edecek...

PKK Türkiye'den çekildi deniliyor, hangisi çekildi, silahını ne yaptı, nereye bıraktı, hangi gözlemci tarafsız kuruluşlar kaç teröristin Türkiye'den çekildiğini kayda geçti...

Uyanın Türkiye'de iç kargaşa çıkartıp, Doğuda APO cumhuriyeti kurmaya çalışıyorlar... Sizler hala asıp kesme peşindesiniz... İktidar olan ülke yöneten lider insanlar, ülkeyi bölecek sözler etmez... Ne demek, ben de yüzde 50'yi sokağa çıkartırım. Çıkartta olalım Suriye, Irak gibi... Bunun kime faydası olacak...Başbakan böyle sözler yerine Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül'den biraz sağduyu dersi alsın... Gerçi Gül'ün söylediklerini de anlayamamış... Böyle giderse, o 'çapulcular' dediği halk yüzünden Esad'ın durumuna düştüğünde her şeyi daha iyi anlar...