ÜSTÜN yetenekli çocukların akademik becerilerini ve çeşitli yeteneklerini değerlendirmeye yönelik yönelik aktivitelerin önemini vurgulayan İstanbul Kent Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Psikolojik Danışman Aziz Zorlu, bu çocukların da akranları gibi oyun oynaması gerektiğini söyledi. Zorlu, “Çocuk için oyun, balık için su gibidir. Oyun, çocuğun içinden gelen motivasyonla yaptığı etkinliklerdir. Bazı aileler üstün yetenekli bireylere yönelik çalışmaları oyun olarak görmektedirler” dedi.


 

Ortalamanın üzerinde bir kabiliyete sahip olmayı içeren üstün yeteneklilik genelde zekâ testinde 130’un üzerinde IQ skoruna sahip olan çocuklar olarak anlaşılıyor. Türkiye’de bulunan üstün yetenekli bireylerin sayısının tam olarak bilinmediğini ve bu çocukların akademik ihtiyaçlarını karşılamak için eğitimlerin önemli olduğunu ifade eden İstanbul Kent Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Psikolojik Danışman Aziz Zorlu, üstün yeteneklilerin tanılanma sürecinin de önemli olduğunu belirtti.


 

"HER MERAKLI ÇOCUK ÜSTÜN YETENEKLİ DEĞİL"


 

Çocuğun yaşıtlarına göre daha dikkatli ve meraklı olması, çok soru sorması, liderlik gibi vasıflar sergilemesinin aileler tarafından ‘üstün yetenek’ olarak adlandırıldığını belirten Dr. Zorlu, “Her meraklı çocuk üstün yetenekli değildir. Üstün yetenekli çocukların çok meraklı oldukları söylenir ancak her çocuk meraklıdır. Fakat üstün yetenekli çocukların merakı diğer çocuklardan daha iyi ayrışmıştır. Bilgi alt yapısına sahiptirler. Dinozorların sindirim sistemini sorabilirler. Bu normal gelişimdeki bir çocuğun soramayacağı sorudur. Bu yüzden üstün zekalı çocukların meraklı olduklarını söylemek yerine normal çocuklara göre daha iyi bir bilişsel kapasiteyi gösteren ve spesifikbir merak olduğunu söylemek gerekir” ifadelerini kullandı.


 

Zorlu, “Üstün yetenekli bireylerin tüm gelişim alanlarının akranlarından oldukça erken olduğu söylenebilir. Bu duruma yürüme ve konuşma da dahildir. Okulda hızlı bir kavrama düzeyi vardır.  İyi bir kelime hazinesine sahip olurlar. Akranlarına göre oldukça iyi düzeyde kelimeler kullanırlar. Kendi duygu ve isteklerini çok rahat ifade edebilirler” diye konuştu.


 

“ÇOCUKLARIN EN ÖNEMLİ İHTİYACI; OYUN”


 

Çocukların en önemli ihtiyacının oyun olarak görüldüğünüve bu durumun üstün yetenekli çocuklar için de geçerli olduğunu belirten Zorlu, “Öncelikle bir çocuk oldukları gözden kaçırılmamalı ve oyunla ilgili ihtiyaçları da zamanında, yeterince ve sağlıklı bir şekilde karşılanmalıdır” dedi.


 

“Üstün yetenekli çocuklarda görülen en büyük sorunlardan birisadece akademik, bilişsel, yeteneğe yönelik aktivitelerin içerilerinde bulunmalarıdır” diyen Zorlu, sözlerine şöyle devam etti:


 

“Bu aktiviteler çok önemli, katkı sağlar bununla birlikte çocukların sosyal ve duygusal sorunlarını ortadan kaldırmaya ya da bu becerilerini geliştirmeye bir katkısı olmaz. Üstün yetenekli çocukların özelliklerine bakıldığı zaman daha hassas oldukları, riskleri daha kolay algıladıkları ve stres karşısında daha çabuk kaygılandıkları tespit ediyoruz.Her çocuğun oyuna ihtiyacı var, üstün yetenekli çocukların da buna ihtiyacı olduğunu söyleyebiliriz. Bu çocukların aynı akranları gibi zamanında, yeteri kadar ve serbest şekilde gerçekten oyun denilen etkinliklerde zaman geçirmeleri önemlidir. Bazı aileler üstün yetenekli bireylere yönelik çalışmaları oyun olarak görmektedirler. Bizim kast ettiğimiz oyun; çocuğun serbestçe, özgür olarak kendi içinden gelen motivasyonla oynadığıdır. Çocuk için oyun, balık için su gibidir.”


 

TANILAMA SÜRECİNE DİKKAT!


 

Üstün yetenekli bireylerin ihtiyaçlarını karşılamak için en önemli sürecin ‘tanılama’ olduğuna vurgu yapan Zorlu, “Zekâ testleri çok tartışılan bir konudur. Türkiye’de çocuklara tanılama yaparken, zekâ testlerinde üstün yetenekli olduğu tespit edilen birçok çocuk güncel testlerle tekrar değerlendirmede normal ya da normalüstü düzeyde çıkıyor. Üstün yetenekli çocuğun da diğer testlerde normal ya da normalüstü çıktığını ve üstün yetenekle ilgili programlardan yararlanamadığıyla karşılaşabiliyoruz” dedi.


 

“Üstün yetenekliliği belirlemede zekâ testleri önemli bir yere sahip olmakla birlikte tek kıstas olarak görülmemelidir.  Çünkü üstün zekâlılık çok boyutlu bir yapı olarak görülmelidir” diyen Zorlu, “Stanford Binet ve Wisc-R testleri en çok kullanılan testler arasında ancak çok eski testler. Günümüz çocuklarının normlarını karşılamıyor. Bu testlerle yapılan değerlendirmeler çocukları tam olarak tanılayamıyor. Güncel testlerle birlikte çocukları daha sağlıklı değerlendirmeye başladık. Daha iyi sonuçlar almaya başladık. Wisc  4 testi ile sonuçlardan şu an daha eminiz” diye konuştu.


 

Dr. Aziz Zorlu, tanılama sürecinin ardından çocukların yeteneklerinin değerlendirilebileceği programlar düzenlenmesi gerektiği tavsiyesinde bulundu.