(Doç. Dr. S. Tunay Kamer’in makalesine katkı)

Sayın Doç. Dr. S. Tunay Kamer’in bir dergide yayınlanmış olan “Türk Eğitim Sisteminin Mevcut Sorunları ve Topluma Yansımaları” isimli makalesini okuduğum zaman kendisine hak vermekle birlikte eklemek istediğim şeyler oldu. Bu yazıyı da böyle bir katkı amacıyla hazırladım.

Öncelikle öğretmen yetiştirme konusunda söylediklerine katılmakla birlikte bu alanda çok radikal tedbirler almamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü geleceğimizin teminatı çocuklarımızı yetiştirecek öğretmenleri hangi anlayış ile yetiştirdiğimiz çok önemlidir. Öğretmenlerin çoğu öğretme azmi ve çabası içerisindedir. Ancak kendi öğrendikleri öğretme yöntemlerine vakıftırlar. Oysa günümüz çocuklarının öğrenme yöntemleri farklıdır ve günümüz eğitim sistemleri öğretme değil öğrenme üzerine yapılandırılmış bir model olmalıdır. Bu konuda söylediğiniz öğretmen seçiminde kullanılacak doğru yöntem düşüncesine de katılıyorum. Bir seçme/ eleme sınavındaki başarıyla öğretmen seçmek doğru değildir. Öğretmen olabilmek başka ölçeklerle belirlenmelidir.

Öğrenme üzerine yapılandırılmış bir modelde öğrenme sorumluluğu öğrenciye aittir ve öğretmen ona öğrenme ortamları hazırlamakla yükümlüdür. Tam anlamı ile rehber konumundadır. Bilgiyi ezberleten, hazır olarak sunan, dikte ettiren değildir. Bu nedenle öğretme yaklaşımı ile yetişmiş bir öğretmenin bakış açısını değiştirmesi zordur. Öyleyse öğretmenlik eğitimi verilirken bu öğrenme anlayışına uygun bir program hazırlanmalıdır. Bizler öğretmenliği çok kutsal bir meslek sayarken ve çok yüceltirken aslında biraz fazlaca böbürlenmiş oluyoruz. İçi boş bir böbürlenme başarı getirmez. Öğretmenlik değil öğrenme yüceltilmelidir. Saygı bulunulan statü veya makam sayesinde kazanılacak bir değer olmamalıdır. Saygı zaman içerisinde ve karşılıklı etkileşim sonucunda oluşur. Bir öğretmenin resmi olarak öğretmenlik görevi elinden alındığı zaman kaç kişi ondan bir şeyler öğrenmek için istekte bulunur? Eğer ki resmi göreviniz olmadan da sizden bir şeyler öğrenmek isteyen birileri varsa öğretmensiniz, öğretecek bir şeyleriniz var demektir.

Öğretmen olmak isteyeceklerin öğretmen yetiştiren okullara seçimi ayrı bir değerlendirme ile yapılmalıdır. Özellikle çocukları sevmeyen hiç kimse öğretmen olmamalıdır. Öğretmen yetiştiren okullarda teorik eğitimlerden daha fazla uygulama eğitimleri yapılmalı ve değerlendirmede uygulama yapılan öğrencilerin görüşleri mutlaka alınmalıdır. Bahsettiğim basit stajlar değildir. Öğretmen olabilmenin ciddi şartlarından olmalıdır.

Gelelim öğrenim kademelerindeki geçiş sistemi ile ilgili söylediklerinize; ilkokuldan itibaren -aynı öğretmen yetiştirme kısmında bahsettiğim gibi- ezberci eğitimden vazgeçilerek öğrenme üzerine kurgulanmış bir model oluşturmak gerekir. Öğrenme üzerine kurgulamak demek, öğrencinin kendi kariyerini planlaması demek, öğrendiklerinin farkında olması demek ve bu sayede üzerine yeni öğrenmeler gerçekleştirebilmesi demektir. Öğrenci öğrenme sorumluluğunu üzerine alırsa küçük yaştan itibaren ilgi ve becerilerini fark eder ve bir mesleğe yönelirken bunları dikkate alır. Ama onun yerine başkaları ne olacağına karar verirse popüler sayılan meslekleri tercih etmesi kaçınılmazdır. Seçimlerinin farkında olan bireyler yetiştirmek eğitimin işidir. Birey olmak düşünen insan olmaktır. Küçük yaştan itibaren birey olmasına izin verdiğimiz çocuklarımız doğru seçimler yapacaklardır.

Bu sayede bir meslek edinme yeri olarak görülen üniversite kapıları boşalmaya başlar. Tam da bu noktada yapılacak olan üniversiteye gitmeden meslek sahibi olmanın kapılarını açmaktır. Üniversiteler akademik çalışma alanlarıdır. Tabi bazı meslekler için üniversite elbette bitirilmelidir. Ama üniversite olmadan edinilen ve iyi bir refah düzeyinde yaşam sürdürmeyi sağlayacak meslek okulları oluşturulmalıdır.

Yazınızda en çok katıldığım bölüm; eğitimin bir devlet politikası olmasıdır. Çok haklısınız sayın hocam. Her gelen hükümete, her gelen bakana göre değişen uygulamalara sistem denmez. Sistem demek için köklü bir yapılaşmanın olması gerekir. Zaman ve şartlara göre düzenlemeler yapılabilir ama kişiye göre düzenlemeler sistemler için uygun değildir.

Tuba ya da kiraz ağacı modeli fark etmez. Çünkü ağacımızın hem kökleri hem dalları büyük zarar görmüştür. Her tarafına birlikte bakım yapmak gerekir. Artık ciddi anlamda köklü değişimlerin yapılma zamanı gelmiştir. Hiçbir siyasi/ideolojik yaklaşımın etkisinde kalmadan sadece bilimin ışığında oluşturulacak bir eğitim sistemi zorunluluktur.

Bundan yaklaşık yüz yıl önce Emrullah Efendi’nin söyledikleri, Ethem Nejat’ın söyledikleri/uyguladıkları, Hasan Ali Yücel’in yaptıkları, İsmail Tonguç’un uygulamaları konuşuluyorsa ve hala onlar gibi eğitim sisteminde köklü değişimler yapmak gerektiğini söylüyorsak kendimize dönüp; biz ne yaptık yüz yıldır, deme zamanıdır. O zaman yapılan eleştiriler ile bugün yapılan eleştiriler örtüşüyorsa, o zaman görülen eksiklikler hala eksiklik olarak görülüyorsa biz boşa geçirmişiz onca yılı.

Artık konuşma değil harekete geçme zamanı olsun lütfen…