ABD-Çin birinci faz ticaret anlaşmasını değerlendiren Prof. Dr. Ahmet Sedat Aybar, ticaret savaşının sona erdiği söyledi. Prof. Dr. Aybar, "Birinci faz imzalandı ve bundan sonrakiler de devreye girecek gibi. Dünya ekonomisinin farklı şekilleneceği bir döneme girmiş olduk" dedi.

İstanbul Aydın Üniversitesi (İAÜ) Ekonomi ve Finans Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Sedat Aybar, ABD Başkanı Donald Trump ile Çin Devlet Başkan Yardımcısı Liu He arasında Beyaz Saray'da düzenlenen törenle imzalanan ABD-Çin birinci faz ticaret anlaşması hakkında değerlendirmelerde bulundu. Prof. Dr. Ahmet Sedat Aybar, "Birinci faz dökümüne baktığımızda imalat ve tarım sektörü dışında Çin’in finans sektörünü Amerikan şirketlerine açma iradesi var ve bu ilk defa oluyor. Bugüne kadar ticaret savaşı sürdürülürken korumacılık ve kısıtlamaların korunduğu alanların içinde kalmayıp finans alanlarını da kapsıyordu. Trump bu kavgada istediğinden fazlasını aldı" diye konuştu.

“ÇİN’İN TERCİHLERİ DEĞİŞTİ”

Çin'in ihracata dayalı bir büyüme modelini benimsediğini söyleyen Prof. Dr. Aybar, şunları söyledi:

"Çin bu düşünceden yavaş yavaş vazgeçip daha çok ithalata dayalı iktisadi büyüme modeline geçiyor. Özellikle Kuşak ve Yol İnisiyatifi çerçevesinde ithalat ve ihracat girişimini dış yatırımlarıyla dengeleyen bir politika izliyor. Bu politikayı izlerken içeride istihdam yaratacak ve yatırımları sürdürecek bir yapıyı oluşturmak istiyor. Bu, ticaret savaşının ithalat bacağının biraz daha serbest bırakılmasından geçiyor. Çin Halk Cumhuriyeti, ABD sermayesine sürekli yaslanan bir ekonomiye sahip."

İlk başlarda ucuz emek deposu olan Çin'in, Amerikan ve batı sermayesiyle üretim yapmaya başladığını belirten Prof. Dr. Aybar, "Dünya için üretim yaparken bir yandan da kendi iç pazarı için üretti. Kendisi için üretim yapmanın getirdiği doğal gelişme, Çin ekonomisini yaratıcı ve yenilikçi olmaya da zorladı. Bu dinamik harekete geçince, öncelikle başkalarını taklit eden Çin zamanla kendi yaratıcılığı üzerinden rekabet etmeye başladı. Özellikle dijital ekonomide üstünlük ele geçirdi. Bu bağlamda ABD, Çin’i kendisinden yapacağı ithalatı 200 milyar dolar arttırmak konusunda ikna etti ve Çin’i kur manipülatörü ülke olma statüsünden düşürdü. Bu gelişmenin Çin’e ticaret savaşının sağladığı fırsattan istifade ihracat yapan gelişmekte olan ülkeleri olumsuz etkileyeceği açık" değerlendirmesinde bulundu.   

“ABD İLE AVRUPA KARŞI KARŞIYA GELEBİLİR”

"ABD ile Çin’in ticaret anlaşması Avrupa ile ABD’yi karşı karşıya getirebilir" açıklamalarında bulunan Prof. Dr. Ahmet Sedat Aybar, “AB, Çin ile ilişkiler geliştirmeye çalışıyor. Özellikle Çin’in getirdiği 5G teknolojisi ve onların üretim bandı üzerinden elde ettiği yaratıcı üretim ve yenilikleri kendi kalkınmasına taşımak istiyor. Türkiye ise tüm bu olup bitenlerin tam ortasında, özellikle Kuşak – Yol İnisiyatifi çerçevesinde her iki taraftan da kazan kazan durumu yaratabilecek pozisyonda. ABD, Çin’i birinci faz anlaşma içine fikri mülkiyet hakları maddesini ekleyerek Çin’in elde etmiş olduğu ama kendisiyle paylaşmadığı teknolojik avantajlarının bilgisini kendisiyle paylaşmaya zorluyor” dedi. 

“POLİTİKA GELİŞTİRMEK AVANTAJ SAĞLAYABİLİR”

Çin ile ticaret haddinin Türkiye’nin aleyhine olduğu yönündeki düşüncelere değinen Aybar, “Biz Çin Halk Cumhuriyeti’ne 3 milyar dolar ihracat yapıyoruz. Oradan da 24 milyar dolarlık ithalatımız var. Ticaret haddinin aleyhimize olduğu değerlendirmesi bu rakamlar arasındaki büyük farktan kaynaklanıyor. Öte yandan, Çin ile ticaret yapan pek çok ülke ticaretlerinde Çin’e karşı açık veriyor. Bu durum mutlaka olumsuz bir anlam ifade etmiyor. Önemli olan bu açık veren ticaretin haddinin üçüncü ülkelerle olan ticareti ne kadar desteklediği, tamamlayıcı olduğunu tespit edebilmek. Bu hesabı yapabilmek için elimizde yeterli veri tabanı bulunmuyor. Bunun mutlaka geliştirilmesi gerekiyor. Örneğin ABD, birinci faz anlaşmaya veri tabanı açıklamasını da dahil etti. İkinci faz ticaret anlaşmasının maddelerinden bir tanesi de karşılıklı veri setlerini birbirlerine şeffaf bir şekilde açıklanmasıyla ilgili olacak. Bizim de bu şekilde bir düzenlemeye gitmemiz gerekebilir. Veri tabanı üzerinden ticari politika üretmemiz bizi avantajlı duruma götürecektir” ifadelerini kullandı.