Söylemler, söylenenlerin varlığını ortaya koymaz. Geçerliliğinin de bir uygulama tarzı değildir. Söylemlerle uygulamaların birlikteliği olduğunda gerçekler ortaya çıkar...

Geçmişten günümüze Türk (Türkiye)  siyasetinde, söylemler hep iktidarların varlıkları ve gelecekleri üzerine kurulmuştur. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın merakla beklenen 'Demokrasi Paketi'nde olduğu gibi...

Nasıl bir demokrasi paketi ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve  kendi ahalisinden başka kimsenin hoşuna gitmedi. Kimse,

-Bravo, yaşasın...

-Ülkeye demokrasi geldi...  demedi.

Nasıl bir demokrasi paketi ki, düzenlenen basın toplantısı bile demokrasi kelimesinin anlam ve içeriğine tamamen aykırı...

Bir basın toplantısı yapıyorsunuz, yerli ve yabancı medya organlarının en üst düzey görevlilerini, (kendi seçtiklerinizi, muhalif olmayanları) çağırıyorsunuz. Kürsüye çıkıp, konuşuyorsunuz ve bir tek soru sorulmasına fırsat vermiyorsunuz.

O zaman bu Demokrasi(!) paketini açıklamak için böyle bir toplantıya ne gerek vardı ki, yapardınız bir 'Ulusa Sesleniş' çekimi, verirdiniz televizyonlara, kullanacakları en prime time saati söylerdiniz, gazetelere de birer sayfalık metin gönderirdiniz iş olur biterdi...

Hele ki bir önceki yazımda belirttiğim gibi, böylesi bir basın toplantısına muhalif dediğiniz medyayı davet etmeyecekseniz, sizin demokrasi paketiniz gerçekçi olmaz.

Bu neyin demokrasi paketi, hayatından mutlu olanların değil, toplumda mutsuz olanların mutluluğu ve toplumun  fertlerinin eşitliği için yapılan bir paket değil mi?

Bu paketten bir şey çıkmaz...

Bu paket sadece ve sadece AKP'nin seçimde nereden nasıl daha fazla milletvekili çıkarırım, bu söylemlerle insanların kafasını ne kadar karıştırır umutlandırırda oyunu alırımın ötesinde bir şey değil.

Seçimlerle ilgili üç alternatif sunuyor paket...

Üçünün de demokrasiyle bağdaşır hiçbir tarafı yok.

Madem, devlet yardımlarını yüzde 3 oy alan tüm siyasi partilere uygulamayı getiriyorsun, barajı da indir yüzde 3'e...  Oy çokluğuna dayalı, kim ne kadar milletvekili çıkarıyorsa o Meclis'te temsil edilsin. Ne oluyor öyle dar bölge, bol bölge... Böyle demokrasi mi olur... Demokrasi Paketi deyip yeni kısıtlamalara giderseniz, bir gün gelir siz de o paketin içinde boğulur gidersiniz.

Bu paketin bir diğer tarafı da şu...

Ülkenin ulusal değerleri tek tek yok edildi. Türkiye Cumhuriyeti devletinde yaşayan insanların artık bu bizim diyeceği hiç bir değerinin kalkmadığı ve gelecekte bu ülkenin bunun büyük sıkıntılarını çekeceğini şimdiden görür gibiyim.

Başörtüsü konusunda, verilen kararın özgürlükler açısından son derece doğru olduğunu düşünüyorum... Ancak buna başka bir kriter getirilecek mi, ucu açık mı bırakılacak.

Eğer başörtüsü ile ilgili, daha önce askerlerin yaptığı gibi, bağlama şeklini belirten bir kriter ortaya koyulacak mı, yoksa tamamen serbest mi bırakılacak?

Kriter koyarsanız, yaptığınız paketin gerekçelerine karşı çıkarsınız. Yani insanların özgürce inancına göre giyinmesine müdahale etmiş olursunuz.

Eğer buna bir kriter koymazsanız, ileriki dönemlerde, devlet dairelerinde, sadece başörtüsü ile kalınmayacağını, çarşaf, daha da ileri peçe takılacağını da şimdiden kabullenmemiz gerekir.

İşte bu demokrasi ve özgürlükler öyle bir şey ki, pakete sığmıyor...

Kürtlere verilen haklara bakıyorsunuz, özel okullarda anadil uygulamasına kadar var.

Ama onlar da verilenlerden hiç memnun değil.

Onlar, Apo'larının serbest bırakılmasını istiyor. 

Bilseler ki tüm Kürtler AKP'ye oy verecek,  o da serbest kalır. O zaman  BDP boş konuşma yerine AKP ile ittifak sözü versin, "Biz bu dönem Meclis'e girmeyelim tüm oylarımız AKP'nin desin" o da olur...

Tüm KCK tutukluları serbest bırakılır...

Bu paket Alevileri de memnun etmedi. Hemen ardından "Alevi paketi  çalışmaları sürüyor" diye yapılan açıklamalar ise çok inandırıcı değil.

Romanlar da pek memnun görülmüyor... Çünkü Romanlar, bu ülkede kendilerini ayrıştırılmış, ayrı bir millet gibi görmek istemiyor. Onlar Türkiye'de Türkiye'nin bir parçası olarak yaşamak, bu ülkenin sahibi olarak görülmek istiyorlar. Açılacak olan Roman Enstitüsü'nün kendilerini bu toplumdan ayıracağı ve 2'nci sınıf durumuna düşüreceği düşüncesine sahipler.

PKK'nın varlığı ile Kürtlerin düştüğü durum öyle değil mi?! Bu aşamadan sonra Kürtlere ne verirseniz verin, ama bunu yaparken bu ülkede kardeşin kardeşi ötelediği, farklı baktığı bir toplumsal  facianın eşiğinde olduğumuzun farkında mısınız acaba...

Hiçbir zaman Kürt arkadaşlarımızla bir problem yaşamadık.  Ama artık, devlet eli ve terör örgütünün talebiyle gelinen nokta ülkenin geleceği açısından hiç güven vermiyor.

İşte Türkiye'nin AKP, BDP ve PKK açılımıyla geldiği nokta budur...

Yine söylüyorum...  Demokrasi pakete sığmaz...

Pakete girince demokrasi olmaz!...