Başbakan Ahmet Davutoğlu, iki yıl olmadan gidiyor. Nedeni Cumhurbaşkanı Erdoğan ile geçimsizliği...

Nedir bu geçimsizlik...

Ne oldu geçen bu zaman sürecinde...

Davutoğlu, aynı zamanda yüzde 50 oy almış bir başbakan olarak görevine devam ediyor.

Böyle bir zamanda yetki kargaşasının kurbanı oldu. Aslında bu yetki kargaşası mı daha da öte, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın hırsları mı?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, siyasi hayatının ilk günlerinden bu yana hep mağduriyeti oynayarak ve karşısına çıkan güçleri sindirip indirerek ayakta durmayı başaran ender liderlerden biri... Aslında ender demek te gerekmiyor... Tek lider dersek daha anlamlı olacak...

Aldığı rol gereği önce o zamanlar ‘Hocam’ dediği Necmettin Erbakan’dan ayrılıyor.

Ondan sonra karşısına kim çıktıysa planlı bir şekilde güçsüzleştirip yok ediyor.

İktidar olduğunda verilen muhtıradan sonra askere yapılan operasyon bugün başkalarının üzerine yıkıldı. Ogün kol kola yürüdüğü, kendi yapamadığını yaptırdığı güçler bugün terör örgütü oldu...

O günde öyle değil miydi?

Türkiye Cumhuriyeti’nin şanlı ordusu terör örgütü olmamış mıydı?

O güçler yıkılırken, kucağında büyüttüğü bir güç karşısına geçti ve kendisinden hesap sormaya kalktı. Bu hesap öyle bir hesaptı ki, kendisi ve ailesinin mal varlığını ortaya döken, o günlerde kendisine en yakın bakanların gayrimeşru işlerini kamuoyu önüne seren, bir 17/25 Aralık olarak tarihe geçen yolsuzluk operasyonu bomba gibi patladı...

Milletin ve devletin unuttuğu tek şey var ortada...

Bu operasyonun savcıları, polisleri hakkında ‘kumpas’ denilerek operasyon yapıldı, hepsi FETÖ/PYD olarak kurulduğu iddia edilen bir devlet yapısı nedeniyle görevden alındı hapse atıldı, bazıları da yurt dışına kaçtı.

Diyelim ki böyle bir örgüt var... Var olduğuna da inanıyorum... Çünkü, Türk askerine yapılan Balyoz ve Ergenekon operasyonları tamamen birer kumpastı...

Sadece Türkiye Cumhuriyeti’ne değil Türklüğe karşı bir kumpastı... Türklerin Ergenekon Destanı, ‘Silahlı terör örgütü’ olarak isimlendirilmişti. Türkiye Cumhuriyeti’nin Türk Silahlı Kuvvetleri'nin başında bulunan Genel Kurmay Başkanı “silahlı terör örgütü lideri’ ilan edilmişti. O zamanlar da yazmıştım... Unvanı ‘Cumhuriyet Savcısı’ olan bir makam nasıl olurda bu Cumhuriyetin askeri birliklerinin başındaki bir komutana böyle bir yakıştırma yapar. Bu bir sorumsuzluk ve kalleşliktir.

Tabi ki Genelkurmay başkanı da suç işlemişse yargılanacaktır...

O günlerde, bugünkü Cumhurbaşkanımız bu yapı ile birlikte olup, “Bun bu davanın hakimiyim, avukatıyım, savcısıyım’ gibi açıklamalarda bulunmuştu...

Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisinden güçlü birisini istemiyor. Herşeyi kontrolü altında tutup ‘TEK GÜÇ’ olmayı istiyor. Onun için karşısında hangi güç öne çıkacak bir varlık  gösteriyorsa sonu oluyor.

Abdullah Gül, Bülent Arınç, Ali Babacan, AKP içinde kendilerine göre güçleri bulunan dış destekleri de olan isimler... Bu gün AKP’de bir hiçler... Çünkü bu isimler var olsa, Erdoğan güç kaybetdecek...

İşte başbakan Ahmet Davutoğlu, iki seçim geçirdi... 7 Haziran 2016, 1 Kasım 2016...

7 Haziran’da Cumhurbaşkanı Erdoğan bir parti lideri gibi meydanlara indi. O zaman da bir yazımda gündeme getirmiştim AKP’nin oyu yüzde 50’nin altına inerse ‘Erdoğan Cumhurbaşkanlığı’ndan istifa etmeli’ diye. Çünkü Cumhurbaşkanlığı seçimi yüzde 50 kriterine bağlıdır. 50’nin altına düşersen seçilemezsin, Erdoğan’ın yaptığı gibi yapıp, oy alamazsan güven kaybedersin.

Nasıl Mecliste güven oylamasında hükümet yüzde 50’nın altına düştüğünde düşüyorsa, Erdoğan’da 7 Haziran’ı Cumhurbaşkanı seçildikten sonra ilk seçimde meydanlara çıkarak kendisine bir ‘güven oyu’ seçimine çevirdi.

1 Kasım 2016 seçiminde o kadar sokağa inmedi. Daha uzak durdu, AKP’nin oyları yüzde 41’den yüzde 49’a çıktı. Bu başarı ise daha çok Ahmet Davutoğlu’na yazdı...

1 Kasım’dan sonra Davutoğlu ile Erdoğan arasında ipler daha çok gerildi. Bir akademisyen olan Davutoğlu, kamuoyu önünde Erdoğan’a biat ettiği izlenimleri verse de perde arkasında çok ciddi sıkıntılar yaşandığı kulislere sızdı...

Çünkü, Davutoğlu elindeki başbakanlık imkanlarını kendi inisiyatifi dışında kullanmak ve yönlendirmek isteyen Cumhurbaşkanı Erdoğan yandaşlarına karşı devlet işlerinde, ihalelerde tavır koymaya başlamıştı bile...

İşte bu tutum sonunu hazırladı.

‘Her şey, tüm nimetler komutanın elindedir ve emrindedir’ mantığının işlediği bir siyasi yapıda, ‘biat’ kültürünün dışına çıkarsanız harcanırsınız...

Şimdi Davutoğlu da Gül ve Arınç’ın kaderi ile karşı karşıya...

Ak troller, nasıl ki Erdoğan’a karşı duruşlara hemen paralel damgasını vuruyorlarsa, bir bakmışsınız, Davutoğlu da ‘Paralel’ olmuş...

Çünkü, parelel algısı öyle yerleşti ki toplumda, o günün yolsuzluk arsızlık iddialarının hiç birinin hesabı sorulmazken, artık bir birine kızan insanların bile suçlama taktiği 'O parelel' oldu...

Hele devlet dairelerinde bu daha yaygın...

MHP'ye bile bulaştı... Bahçeli de rakiplerini 'Paralel' diye suçlamadı mı?

Yalnız bir gerçek var, ‘Davutoğlu operasyonu’ AKP’nin de sonunu hazırlayan bir adımdır. Ben böyle diyorum... Bu diğerlerine benzemeyecek.

Zaman her şeyi gösterecek...