Çoluk, çocuk,büyük,küçük,kadın erkek kim olursa olsun insan olan birisinin yolu mutlaka hastaneye düşmüştür.

Hastaneler hüzünle, mutluluğun, umutla, umutsuzluğun kıl kadar ince bir sınırla ayrıldığı yerdir.

Bir hastalıktan veya ameliyat sebebiyle yolu düşenler, oranın ne olduğunu iyi bilirler.

Hele yoğun bakımdaysanız ve bilinciniz açık bir şekilde geleni geçeni görebiliyorsanız veya insanların gözlerini fark edebiliyorsanız, onların sizinle ilgili bakışlarını hayatınız boyunca unutmanız mümkün değildir.

Yoğun bakımda ölüme bir adım kala bir yerde hasta bakıcıların, doktorların her hareketini kontrol etme irdeleme iradenizi devreye sokarsınız.

Doktor size nasıl bakıyor, o bakışlardan ölecek misiniz yaşayacak mısınız o mesajı görmeye çalışırsınız.

Yani doktor yoğun bakımda bu kadar önemlidir.

Doktorun bakışları sizin ölümle yaşam arasında gidip gelmenize neden olur.

Bu ortamda kendinizi hayatta en kıymetli olan canınızı doktora emanet edersiniz.

İşte bu ortamların beyaz önlüklü kahramanları sizin için kurtarıcıdır,can simidinizdir.

Bütün bu psikoloji içinde hasta doktor ilişkisi sürerken, birden bire 11 doktor bilmem ne kadar eczacı tezgah kurmuşlar ve sahte kanser ilacını hastalara vererek 20 milyon lira vurgun yapmışlar.

Bu haberi duyduğunuzda,aklınıza hemen doktorunuz gelmez mi?

Sizin canınızı emanet ettiğiniz doktorunuzun, sizin elinizi tutarken sizi öldürme planları yaptığını hayal edebilir misiniz?

Bunu düşünmek ve hayaller içine bir yerlere koymak sığdırmak bile insan aklıyla olabilecek bir şey gibi görünmüyor.

Bir doktorun, size hayat veren, can veren ve sonuna kadar kendinizi emanet ettiğiniz birisinin sizin canınız üzerinden ticaret yaptığını düşünmek bile düşüncenin düşünebileceği bir iş olmasa gerek.

Hele hele kanser hastası olup da her gün, her sabah dünyaya gözlerini açmanın günlük mutluluğunu yaşayan birsinin doktoru tarafından canına kastedildiğini duyması, psikolojide hangi derin yaralar açacaktır lütfen siz düşünün.

İşte bu ülkede bu da oldu.

Hastalarına sahte kanser ilacı vererek, onların ölümüne sebep olan hipokrat yeminli fakat insan olma yeminini unutmuş canavarların da olduğunu gördük.

Nasıl bir dünyadırki, ''Beni bir gün daha fazla yaşat ey doktorum canım ciğerim'' diyen bir doktor çaresizlik, umutsuzluk içinde duran hastasının canını alabiliyor.

Bizim ülkemizin eğitim sistemi ve sosyal ortamı insan yetiştirmekten ziyade acımasız, şefkatsiz, katı yürekli doktorlar mı yetiştiriyor?

Yani bu eğitim sistemi sağcı,solcu,dinci,faşist,komünist,liberal,sahtekar,üç kağıtçı,siyaset erbabı,ırkçı,mezhepçi,dönek yetiştirirken, insan yetiştirmeyi mi unuttu.

Bir doktorun bu duruma düşmesi ve kendi hastasının celladı olması akıl alacak bir iş midir?

Dünyada ötenazi tartışılırken, bu yapılan hastanın kendi iradesi dışında doktoru tarafından alınan bir kararla öldürülmesi değil midir?

Bunun adı kasten adam öldürmek değil midir?

Bu insanlar nasıl oldu da bizim içimizden çıktılar ve içimizde insan diye dolaşabiliyorlar?

Aynı durum mühendisler ve diğer meslekler içinde geçerli değil mi?

Sağlam olmayan binaya ''Sağlamdır'' raporu veren ve belki de yüz kişinin bir anda ölümüne sebep olacak bir kararın altına imza atan vicdansız mühendisler gibi bu doktorlar da bizim içimizden yetişmedi mi?

Bu duruma nasıl geldik, hangi eğitim modeli,hangi sosyal katman bu canavarların içimizden çıkmasına neden oldu?

Bunun nedeni basitçe şu olabilir mi?

Siz vahşi acımasız kapitalist düzen içinde binlerce çeşit malı yüzlerce AVM de sergileyip, insanların alım gücünü en aza indirerek, insanın o mallara ulaşımını imkansız hake getirirseniz,insanın o mala ulaşması için her yolu mübah sayarsanız, insanın bu şekilde canavarlaşmasını da sağlamış olur musunuz?

Tıpkı uyuşturucuya alıştırılmış polis köpeklerinin krize sokularak uyuşturucuyu bulmak için mala saldırması gibi.

Bu iş bu kadar basit açıklanabilir mi ondan da emin değilim.

Gerçekten canavarlar aramız da dolaşıyor ve tamamen tesadüflerin bizi korumasıyla yaşıyoruz fakat hiç bir şeyin farkında değiliz.