Sen saraylarda büyümedin; hizmetçilerin, bakıcıların olmadı. Saltanata ve Hilafete sırtını dayamadın. Aklından geçenler yasa sayılmadı. Örneğin; damadına “Paşa” rütbesi verip emrine ordu vermedin. Sen o rütbeleri sarayın sıcak odalarında değil, Balkanlarda, Arap çöllerinde, Çanakkale’de ölümün pahasına aldın.
İşte bunun için Alaylı ya da Saraylı paşalar seni hiç sevemediler Atam!

Onlarda yurtseverlik ve bağımsızlık duygusu yoktu. Onlar için Vatan, rahat yaşayabilecekleri bir ortam; Halk ise onlara biat ve itaat etmek zorunda olan kullarıydı. O kullar, yaşamları boyunca Saltanat ve Hilafeti korumak uğruna hep öldüler! Yani görevlerini başarıyla yaptılar.
Ama sen her ortamda onların önünde düşmanın içindeydin. Bedava ölümün anlamsızlığını, “savaş, eğer ülkenin geleceği ve bağımsızlığı için yapılmıyorsa cinayettir” diyordun. Askerin beynine ve yüreğine bağımsızlık ve özgürlük ateşini koydun.
İşte onlar seni bu düşüncelerin için sevemediler Atam!

Sarayda yaşamak zordur. Kimse kimseye güvenip arkasını dönemez. Saray koridorları tekin yerler değildir. Orada en üstekilerin her dileği emirdir sadece. Her yanda casusçuluk oynanır. İşte böyle kaynayan kazanın ateşine dışarıdan emperyalistler de bolca odun atarlar. Yutarsanız, oltaya gelirsiniz. Koskoca ülke, onlarca halk vardır. Bir kısmı ayrılsa ne olur? Yeter ki sizin yaşantınıza bir zararı olmasın! Herkesle işbirliği yapılabilir, ülke de parçalanmaya başlar.
Sen cephede ölüm-kalım içinde olayı görür, isyan edersin! Telgrafla, telefonla hatalarını yüzlerine vurursun; dinlemezler!
İşte bunlar seni ileri görüşlülüğün ve vatan sevgin için sevemediler Atam!

Mondros’u imzalarlar; yüzleri kızarmaz. Orduyu dün Balkanlarda olduğu gibi Arap çöllerinde, Kanal savaşlarında hastalıklardan, açlıktan ölüme terk ederler. Ordu onların kullarıdır. Kul da sahibi için ölmelidir. Başlarına saraylı paşalarla Alman komutanları da koydun mu, ölüm artık beceriksizlikten gelir. Kimsenin umurunda da olmaz! Kalan bir avuç askeri kurtarabilmek için hem Sarayla, hem İngilizlerle, hem de isyancı Araplarla gırtlak-gırtlağa boğuşursun! Ne yardım gelir, ne yiyecek, ne cephane! Sonra duyarsın ki bir kâğıt parçası imzalanmış; vatan toprakları düşmana bırakılmış, ordu teslim ve terhis edilmiş!
Sen ordunu da, bulunduğun yeri de düşmana vermezsin. Bir yolunu bulur, anlaşmadaki boşlukları iyi okur, askerini de, silahını da korursun!
İşte bunlar seni ordunu ve vatanının geleceğini düşündüğün için sevemediler Atam!

Emperyalistler korkutur, can da, saltanat da tatlıdır! Karşılığında istenilen verilir. Sevr bile imzalanır. Ülke elden gitmektedir. Dört bir yandan kışkırtılan “Tebaa”lar ayaklanmaya başlamışlardır. Kendi halkın zaten yıllardan beri isyanlardan kaça kaça Anadolu’da sıkışıp kalmıştır. Artık gerileyecek yer kalmamıştır. Tek güvenilecek kaynak halktır. Yıllardan beri sadece ölerek birilerine hizmet edenler, gerçek kurtuluşun ışığını sende görmüşlerdir.
Sen “özgürlük ve bağımsızlığı karakterin” olarak benimsemişsin!
İşte onlar bu nedenle seni sevemediler Atam!

Başta sen ve yurtsever halkın, tek varlıkları olan yüreklerini ve canlarını ortaya koyunca buna düşman mı dayanır? Düşmanların bile senin kahramanlığına büyük saygı duyarlardı; ama kimse önünde duramadı. Sadece düşmanlar kaçmadı. Ülkeyi bu hale getirenlerde düşman zırhlılarıyla kaçtılar! Sen onları Saltanatından, Sarayından ettin.
İşte onlar ve ardılları seni bu nedenle hiç, ama hiç sevemediler Atam!

Ama senin böyle sevgilere hiç gereksinmen olmaz ki! Seni cephede sayılı mermisi, 3 günlük açlığı, yırtık üniforması, delik postalıyla karşısındaki düşmana kalkışacağı son hücum için çelik gözlerle bakan, birkaç dakika sonra şehit olacağını bilen, ama bir milim bile gerilemeyen askerlerin sevdi!
Seni, evindeki son erkeği de cepheye gönderip asker gerektiği için cepheye koşan nineler, analar, bacılar sevdi! Top mermisi ıslanmasın diye çocuğunun üstündeki örtüyü mermiye örten, donarak ölen bebesini de kucağından bırakmayan, kağnıya öküzünün biri ölünce kendini koşan, cephede Mehmetçiğe bir yudum su verebilmek için koştururken bombayla şehit olan canların sevdi.
Seni düşman çizmesinden kurtardığın, bu günkü sınırlarını şehit kanlarıyla çizdiğin vatandan geri kalanlar sevdi! Seni bağımsızlığı ve yurtseverliği şiar edinenler sevdi! Hatta seni düşmanların bile sevdi. Esir aldıkların seni “Dünya Barış Ödülü”ne aday gösterdiler.
Ama bunlar, yoktan var ettiğin vatanında özgür ve bağımsız olarak yaşarken seni sevmek yerine sana kin kustular Atam!

Ya şimdi? Senin adını, eserlerini, vasiyetini unutmamızı istiyorlar! Önce resimlerini, büstlerini, sonra vasiyetini, andını, en son da bayramlarını kaldırıyorlar! Ama dün çok güldüm! Bunların hepsi birden ne olduysa birden seni anımsayıverdiler! Ama hiç inandırıcı olamadılar be Atam!

Boş ver be Atam! Bunların seni sevmesini zaten sende beklemezdin. Senin sevgin bizim yüreklerimizde, eserlerin beyinlerimizde kazılı duruyor. Senin göstermelik sevgilere, başucuna gelip de sap gibi duracak kimselerin sevgisine de, saygısına da hiç gereksinmen olmadı ki!

Seni sevenler sana yetecektir Atam! Herkes kendine yakın olanı seviyor; sevsinler. Ama hiçbir güç seni ne unutturabilir, ne sevgini azaltabilir. Biz bunu bilir, bunu söyleriz!

Yolumuz ve yönümüz çağdaş uygarlık yoludur. Bazıları da orta çağa dönecekmiş; dönsün! Ama ırmaklar tersine akmaz!

Biz hep seni sevdik ve seveceğiz Atam! Sen ve şehitlerimiz rahat uyuyun, ruhlarınız şad olsun! Emanetiniz çağdaş gençlerimizdedir.