Şehirlerin planlaması yapılırken, insanların rahat edebileceği mutlu olabileceği mekanların oluşmasına özen gösterilmelidir.

İstanbul şehrine baktığımız da binalar asker bavulu gibi yan yana dizilmiş ve birbirlerine bitişik vaziyette duruyor.

Bu binaların arka bahçeleri üç metre ve ön tarafta ise daracık sokaklara bakmakta olup el uzatılsa merhaba denilecek hissi uyandırmaktadır.

Buralar da yaşayan insanların nefes alacakları, yürüyüş yapacakları ve çocuklarının koşup oynayacağı parkları,yeşil alanları bile yok.

Bu binalarda yetişen çocuklar ve bu günün büyükleri, bunalımlar ve travmaların içine düştüyse, bu şehir modelleri sayesinde düşmüştür.

Yani otuz yıl yeşil alan ve park görmeden sağı solu ceza evi duvarı gibi kapalı bir alanda yaşayan insanlar,binanın arka tarafına baktığında üç metre karşısında bina ön tarafına baktığında karşısı bina.

Bu durum da ne yapıyor bütün enerjisini içine gömüyor ve bir süre sonra bu enerji bunalım olarak ortaya çıkıyor.

İddia ediyorum bu gün kadınını döven ve acımadan kıtır kıtır kesen acımasız insan modeli bu çarpık kent modeli sayesinde ortaya çıkmıştır.

Bu binalar da oturan insanların birbirlerini sevmesi ve şehirli olması kentli olması kolay değildir.

Bundan dolayı şehirde oturan ve köy kökenli sevgili yurttaşlarımız yaz geldiğinde kendisini köyüne atmak ister.

Köye gitme isteği köyü çok sevdiği için değildir.

Şehir de bulamadığı temiz havayı, suyu, yeşil alanı, ormanı ve doğal yaşamı köyünde bulduğu için köyüne gider.

Yanlış planlamalar ve yanlış sosyal yaklaşımlar nedeniyle, son elli yıllık şehir modelimizle, şehirde yaşayan insanımızı kentli, ve şehirli yapamadık.

Ayrıca bu şehir modellerin de oturan insanımızdan edebiyatçı,sporcu,sanatçı,bilim adamı ve şairde çıkmadı,çıkmaz da.

Son elli yıl da çıkan edebiyat ve sanat alanında üretilenlere bakılacak olursa bunun ne anlam geldiği görülecektir.

Sporcu çıkmaz dedim çünkü bu gün milli takımı sırtlayan ve büyük takımları ayakta tutan futbolcuların büyük bölümü yurt dışında yetişmiştir.

Çarpık şehir modelinde çocuk bitişik nizam binada spor yapma olanağı yoktur.

Spor okuluna yazılmadığı taktirde oyun oynayacak alanı bulması mümkün değildir.

İşte bu çarpık bunalım dolu sevgisiz insan modelini besledik büyüttük ve o nesil şu anda otuz kırklı yaşlara geldi hanımlarını boğazlamaya başladı.

Bunu söylerken kadın ölümlerinin tek sebebi bu çarpık binalardır demiyorum ama büyük payın bu binalar olduğunu iddia ediyorum.

Son yıllarda çarpık yapılar da bunalmış daralmış insanımıza yeni projeler ve yeni kent modelleri sunulmaya başlandı.

Bu modelde inşaat alanları arsanın %40'ını geçmemek kaydıyla yapılırken, kalan %60 alan yeşil alan, park, bahçe, oturma dinlenme alanları, koşu parkurları,pisiklet yolları,basket ve futbol sahaları,hamamlar, saunalar,otopark alanları okullar,dini tesis alanlarının yer aldığı kent modelleri gündeme gelmeye başladı.

Bu projeler halkımız tarafından kapış kapış alınmaya başladı, sebebi ise biraz evvel anlattığım sıkıcı kent modelinden biran evvel kurtulmak şeklinde açıklanabilir.

Yeni modelin doğruluğunu savunurken yarattığı bir takım sakıncalara da değinmek isterim.

Bu modeller genellikle fakir mahallelerin orta yerlerine kurulmaya başlandı.

Etrafı ise duvarlarla çevrildi.

Bu durum biraz da gettolaşmayı andırır oldu.

Duvarın karşı tarafında fakir fukara mahalleleri dururken, duvarın içinde modern kent yaşamının bütün özelliklerini taşıyan yeni bir yaşam biçimi oluşuverdi.

İşte bu dengesizlikleri de orta yerden kaldırmak için bu modellerle, sosyal konut dediğimiz modellerin iç içe yaşayabileceği en azından sosyal donatı alanlarını ortaklaşa kullanabileceği bir şehir modelini kurmak gerekecek.

Bu şehir modelinde zengin fakir sosyal dayanışması da ortaya çıkacak, şehirler fakir, zengin, varoş diye bölünmeyecektir.

Kısacası yeni şehir modelleri olan siteleri savunurken kırk yıl sonrayı da düşünmek gerekecektir.

Bu günkü bitişik nizam iç içe şehirleri evleri kuran plancılar kırk yıl önce bu günleri düşünmedikleri için, bu gün kötü şehir modellerinde ve kötü evlerde oturuyoruz.

Biz ise bu gün plan yaparken kırk yıl sonra hatta yüz yıl sonrayı düşünerek plan yapılmalıdır.

Bunu yapamazsak yarın zenginlerin oturduğu site gettolarıyla, fakirlerin oturduğu fakir mahalleler arasında sosyal didişmeler olacaktır.

Bunu şimdiden görmek için müneccim olmaya da gerek yoktur.