Bu ülkede yolsuzluk, hırsızlık dinle, imanla, inançla, Allah korkusuyla, Allah sevgisiyle, ideolojiyle, vicdanla önlenemediği ispatlanmış oldu.

En azından şuna inanan halkımız bunun geçerli bir argüman olmadığını anlamış oldu.

Namazını kılan, orucunu tutan, Allah'ı seven veya korkan hırsızlık yapmaz kul hakkı yemez diye inanırdı.

Bu gün geldiğimiz noktada bu düşüncenin büyük bir çoğunluk için doğru olmadığı ortaya çıktı.

Bu durumda bu ülkede hırsızlığın, kamu malını çalmanın doğru bir iş olmadığını bu tür insanlara anlatmanın beyhude bir çaba olduğunu söyleyebiliriz.

Dürüstlüğün en temel ölçüsü yasalardır ve caydırıcı mahiyette olan yasaların uygulanmasıdır.

Siyaset bunu yapmak istemiş olsa inanın bir ayda çözer.

Çözüm çok kolay; ABD,Almanya,Japonya nasıl başarmış bakarlar aynı kanunları getirelim bu işi çözelim derler.

Bunu yapmazlar çünkü siyaset kayıt dışı ekonomiden ve kanunsuz uygulamalardan,hukuksuzluktan besleniyor.

Eğer batı tipi kanunlar gelmiş olsa kayıt dışı ekonomi OECD ülkeleri seviyesine gelmiş olsa bu gün belediye meclisine girmek için birbirlerini boğazlayan tiplerin hiç birisini o gün göremezsiniz.

Eğer böyle bir yöntem uygulanmış olsa siyaset sadece yurtseverlere ve halk severlere kalacaktır.

Bu gün belediye meclislerinde öyle tipler varki, hayatı boyunca hiç çalışmamış, hala çalışmıyor olmasına rağmen hayatını meclis üyeliğinin getirdiği kırıntılarla geçirebiliyor.

Çünkü batılı ülkelerinin herhangi birinde yıllık geliriniz ve  harcamanız kayıt altındadır.

İki gelir ve gider arasında bir dengesizlik çıktığında anında kendinizi mahkemede bulursunuz ve en ağır cezayla yargılanırsınız.

Bu ülkede ise vergi mükellefi olmamamsına rağmen milyon dolarlar kazanan insanlara ''Sen bunu nereden buldun'' diye soran yoktur.

Bu ülke bu manada siyasetin hırsızlığı en özgür yaptığı ülkedir bundan dolayıdırki, bir çok mesleksiz bilgisiz işi gücü olmayan tipler yerel siyasette yer almak için can atar.

Bu ülkenin kaderi budur demekte doğru değil.

Soygun düzeninden beslenen  siyaset soyduğu paraların bir kısmını da fakir fukaranın aç karnını doyurmak için harcar.

Bizim insanımız o kadar kanaatkardırki, kendisine bir kap çorba veren insanın çalmasından hırsız olmasından rahatsız olmaz.

Orada dini yorumlar dinin haramla ilgili söylemleri unutulur.

''Allah ondan razı olsun bana bir kap çorba verdi onun için canımı veririm'' diyerek ömür boyu sürünmenin mahkumiyet duygularına teslim olur.

Bu anlayıştan sorgulamak yoktur.

 Neden bana bir kap çorba verirken, bana bu dünyanın cehennemini layık görürken o cennette yaşıyor diye akıl etmez  sormaz sorgulamaz.

Bu kültürün egemen olmasının tek yolu ise fakirlik ve cehalettir.

Bundan dolayı bu ülkede akıl ve bilim düşman kabul edilir.

Bundan dolayı sefalet ve cehalet savunulur.

Kendi çocukları bir çocuk iki çocuk yaparken fakirliğin cehaletin egemen olması için bilinçsiz eğitimsiz kitlelere dört çocuk beş çocuk yapması yolu teşvik edilir.

Bundan dolayı okullarda mantık, felsefe ve darwin yasaklanır.

Bundan dolayı akıl ve bilim yerine sormayan sorgulamayan ve sadece düzenin sülüklerinin söylediklerine biat eden toplumsal yapının oluşması teşvik edilir.

Bu ülkede siyasetçinin çalıp çırpması ve adaletsiz haksız zenginliklerin ortadan kalkmasını istemeyen bir siyaset kurumu var olduğu sürece soygun,dolayısıyla fakirlik ve sefalet bitmez.

Bundan dolayı Avrupa birliğine girmek istemezler bundan dolayı AB normlarını hayata geçirmek istemezler.

Kemal Kılıçdaroğlu dediki ''Burası Japonya olsa kabinede bir tane bakan kalamazdı'' oysa bu söylem eksikti,eğer  bu ülkede Japonya kültürü veya AB normları olsaydı TBMM de çok az milletvekili kalırdı demeliydi.

 Bu ülke tepeden tırnağa soygun düzeninin pisliklerinden beslenmeyi bir kültür haline getirmiştir ve bu kültür ve bu düzen değişmeden  bu pislikler ortadan kalkmaz.

Yazı dışında bir kaç konuya değinmek isterim.

NOT1:Belediye meclisinde görev yaparken önerge vermiştim,meclis üyeleri ilk girdiği gün ve dönem sonunda mal beyanını basın önünde açıklasın.

Daha sonra parti toplantısında da sayın Polat'ın önünde bu düşüncemi dile getirmiştim.

 Bu önerim ve önergem ne meclis ne de üyesi olduğum CHP sahip çıkmadı.

Dışarıdan gazel okuyan ve çamur ve pislik içinde yüzmeyi siyaset sanan tiplere buradan sesleniyorum.

 Hodri meydan on yıl içinde kim ne yaptı, hangi malı aldı verdi basın önünde hesaplaşmaya ben varım.

Pislik ve çamur içinde yüzenler bunu istiyorlarsa buyursun çıksınlar ortaya.

 

NOT2:   Yerel seçimlerde(30 mart 2014) Mustafa Sarıgül'e partimiz aday yaptığı için destek olduk, yazı yazdık konuştuk ve kazanması için gayret gösterdik.

Eğer bu iddialar doğruysa,Şişli de olan olaylara bakıyorum basına intikal eden Sarıgül'ler profiline bakıyorum ve diyorumki  Sarıgüle destek verdiğimden dolayı bin kere pişmanım ve yazıklar olsun bu kültürden gelen birisini İBB' ye belediye başkan adayı yapanlara.

Seçilmiş bir belediye başkanını tehdit eden, ana avrat küfreden, kabadayı, mafyavari kültürü parti içinde tutanlara da yazıklar olsun.

 Bizlere ''Sayın Baykal Sarıgül'ü partiden ihraç etmekler haklıymış'' dedirtmek zorunda bırakanlara da yazıklar olsun.

NOT3:Son günlerde GOP ilçesinde  yazılı basında ilçe başkanı adayları çıkmaya başladı.

Sayın Polat'ı seversiniz sevmezsiniz ve o göreve layık görmezsiniz ama hala şu anda ilçe başkanı olarak o koltukta oturduğu sürece ''Ben ilçe başkanı adayıyım'' diye ortaya çıkmak bana doğru gelmiyor.

Arkadaşlar, eşimiz, dostumuz bana da soruyor ''İlçe başkanlığına aday mısın'' diye;

şimdiden söyleyeyim söz unutulur yazı unutulmaz, benim öyle bir talebim ve düşüncem yok,olsa bile şu anda bunu söylemem.

İnandığım güvendiğim arkadaşları desteklemek görevimiz olacaktır.

NOT4: Yeni yılın bütün insanlığa huzur mutluluk getirmesini,savaşların göz yaşının yoksulluğun,kula kulluğun bittiği,adaletli bir dünyanın kurulduğu bir yıl olmasını diliyorum.