Bir kurban bayramına daha ulaşmış bulunuyoruz.

Bizim çocukluğumuzda (1964-1970) kurban bayramında kurban kesen aile sayısı çok azdı.

Fakirlikten öte yoksulluk vardı.

İnsanlar kuru ekmeğin yanına beyaz çay şekerini katık yapar ve işine giderdi.

Bu gün de fakirlik var ve Türkiye elli yıldır fakirlik sorununu çözemedi.

O yıllarda yoksulluk gözle görülür elle tutulurdu.

Çocukların çoğunluğu yamalı pantolon giyerdi ayrıca bu gün bir çok kişinin tanımadığı petrol ürünü kara lastik giyileri. 

Çarıktan sonra kara lastik giyenler sınıf atlamış sayılırdı.

Okula giden çocukların önlükleri siyah renkteydi fakat dış etkenlerle ve bir kaç yıl üst üste giyilmesinden dolayı rengi beyaza dönerdi.

Ayrıca çocukların kolları uzadığı için önlük kolu bileklerinin üstüne doğru giderdi.

Fakirlik yoksulluk yılları denilince bu yıllar çok net örnek verilebilir.

Köylerde sağlıkla ilgili en küçük bilgi kırıntısı yoktu.

Kent merkezlerine köylerin ulaşımı olmadığı için insanlar hastalanır, ya ölür,ya da iyileşirdi ama genellikle ölürdü.

En büyük tedavi yolu Arapça dua bilen amcaların dualarıydı.

Dua edilerek her türlü hastalığa çare aranırdı.

Çünkü başka bir çözümleri ve üretebilecekleri başka bir alternatifleri yoktu.

Hamile kadınlar doğum sırasında yaşadığı çok basit tıbbi sorunlardan, kan kaybından veya başka küçük sorunlardan ölürlerdi.

Yaşam kalitesi bu günle kıyaslanamaycak kadar geriydi.

Çocukların üzerindeki giysiler lime lime parçalanmadan ve bir kaç kere yama yapılmadan yenisinin alınması mümkün olmazdı,çünkü para nedir bilen yoktu.

Köylere uzak illerden çerçiler gelirdi ve ondan birazcık kuru üzüm incir alabilmek için yumurta verirlerdi.

Evinde yumurta olmayan çocuklar ise tavukların yumurtlaması için başında beklerlerdi.

Bu gün için tarif ettiğimiz fakirlikle bu  günlerin fakirliği kelime dışında en ufak bir benzerliği yoktu.

O gün evlerde televizyon, buzdolabı, mobilya, ısıtma aletleri ve elektrik yoktu.

Evinde pilli radyosu olanlar şanslı kabul edilirdi.

Radyosu olanlar evin önünde radyosunu açar ve radyosu olmayan komşularına hem hava atardı, hem de müzik dinletmiş olurdu.

O zamanlar henüz arabesk müzik yoktu çünkü köylünün gurbet acısını tatmışlığı başlamamıştı.

Gurbet askerlik dışında bilinmezdi.

Sadece türküler dinlenirdi.

Ne zaman ki köyden kente göç başladı kapitalist sistemin gözüne soktuğu tüketim mallarına ulaşamamanın getirdiği eziklik ve köyün, sılanın hasreti,şehir uyumsuzlukları üst üste bindiğinde zengin fakir uçurumunun yarattığı derin travmalar acıların müziğini arabeski yarattı.

Köylerde fakirlik iliklerine kadar yaşanan yoksulluk vardı fakat insanlar acılarını psikolojilerinde hissetmezdi.


Köy ortamında malının, davarının içinde küçük mutluluklarla huzur bulan, mutlu olan gülen yüzleri de görebilirdik.


Ara sıra yaşanan dramatik genç ölümü, gelin ölümü acılı türküleri, destanları yaratırdı.


Bunların dışında o yoksulluk ve acılar içinde mutluluk yakalanabilirdi.


Çünkü tüketim çılgınlığı yoktu çok küçük olaylardan mutluluk yakalanırdı.


Örneğin koyun kuzulama döneminde bir kaç tane kuzusunun doğması, ineğinin doğurması, ekin ve otunun verimli olması,eşeğinin dört nala gidiyor olması onun için en büyük mutluluktu.


O gün otomobil,televizyon, eve koltuk takımı almak,seyahat etmek,cep telefonu almak akıllarda bile yoktu.


Herkes yatağını toprak evlerin toprak zeminlerine serer ve yatardı.


Mobilya ise topraktan yarım metre yükseltilerek yapılan tahta  sedirlerdi.


O yüksek sedirlerde de genellikle evin büyüğü babası yatardı.


Çocuklar ve kadınlar gene yer yatağında yatardı.


Mutluluğa ulaşmak çok basitti.


Bu gün ise insanlar sürekli mutsuzluk akıtıyor yazılanlar, paylaşılanlar sürekli mutsuzluk ve yalnızlık üzerine sürüp gidiyor.


Çünkü bu insanların mutsuz olmaları için her türlü şartlar oluşturulmuş durumda.


İnsanlara 1300 lira maaş verip yüzlerce AVM de ulaşamayacağı bir çok ürünü gözüne sokarsan, o insan mutsuz olacaktır.


O insan 1300 lira maaşla iyi bir ev, iyi bir araba veya iyi bir tatil yapmasının  mümkün olmadığını göre göre yaşıyorsa,o insan bu düzenin sorunu,sıkıntının kaynağı olmaya devam edecektir.


Adaletsiz kapitalist sistem her türlü lüks tüketim mallarını yüzbinlerce maaşı yetersiz insanın gözüne sokarken, onun mutsuzluk kaynağı olabileceğini akıl bile edemediğinden,bu gün mutsuzluk toplumun en büyük sorunu haline gelmiş bulunuyor.


Bundan dolayı anti depresan kullanımı son on yılda beş kat artmış olması tesadüfen ortaya çıkmış bir durum değildir.


Bu düzen yani adaletsiz, insafsız, acımasız vahşi kapitalizm insanlara mutluluk veremez.


Toplum kırk yıl önce fakirdi yoksuldu ama çok kolay mutlu olabiliyordu çünkü henüz soyguna dayalı vahşi kapitalizmin tokatını yememişti.


Bu gün ise sürekli mutluyum diyenlere deli gözüyle bakılır olmuştur.


Bundan dolayı tekrar toplumun mutluluğu yakalaması için üretilenlerin toplumun bütün katmanlarına adaletli bir şekilde dağıtamadığınız sürece, bunu adalet ve özgürlük içinde yapamadığınız sürece, bu ülkenin kanı, göz yaşı hiç ama hiç bitmeyecektir.


Kurban bayramının ülkemize barış getirmesini, kansız geçmesini,ölümlerin ve göz yaşının olmadığı, herkesin kardeşçe özgürlükler içinde yaşadığı,ayrımcılığın,insan hakları ihlallerinin,darbelerin olmadığı bayramlarda buluşmak dileğiyle iyi bayramlar diliyorum.