aydınSes gazetesi ilk sayısını 1 Eylül 1998 tarihinde çıkartmış ve okuyucularıyla buluşmuştu. Evet aradan tam 18 yıl geçmiş… Sanki daha dün gibi değil mi…

Öncelikle aydınSes’in kuruluşundan bu yana destek olan tüm okurlarımıza kurum ve kuruluşlarımıza sonsuz teşekkür ediyor aydınSes ailesi adına saygılarımızı sunuyorum.

Kurulduğu günden bu yana hep doğrunun yanında olan kamu menfaatlerine koruyan ve yayın ilkelerinde hiç ödün vermeyen aydınSes gazetesi, doğrulara sahip çıkan okurlarımızın övgüsüyle, yanlışlarını yüzüne vurduklarımızın, kamuya açıkladıklarımızın tehdidiyle karşılaştı.
Tehditler bizi hiçbir zaman yıldırmadı ve yıldıramaz. O halde hep birlikte geleceğe, yeni 18 yıllara diyorum…
Xxxx
Bugün ülkemizde yaşadığımız terör belasıyla ilgili geçmişte yazılarımı okuyanlar yaptığımız tespitleri ve bu günleri biliyor olmalı… Türkiye genelinde yapılan bir günlük elektrik kesintisi, İstanbul Çağlayan’daki Adalet Sarayı’nda bir savcımızın terör saldırısı sonucu şehit edilmesi ve aynı gün Balyoz davasında verilen toplu berat kararı bugünlerin habercisiydi.

Türkiye o gün karanlığa gömülmüştü… aydınSes o olaylar zincirinin ardından çıkan sayısında “karanlık 31 Mart” manşetini atmıştı.
Bugünlerin geleceği terör örgütüne ‘Açılım süreci’ diye verilen tavizlerden belliydi. Bu günlerin geleceği, iktidar nimetlerinden pervasızca yararlananların, ülke menfaatleri yerine kendi menfaatlerini öne çıkarmalarından belliydi. Bu günlerin geleceği iktidar ile cemaat ve tarikatların birlikte olup Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı başlattıkları operasyonlardan belliydi.

Bu günlerin geleceği, bağımsız hukuk devleti yerine hukuku siyasi erkin emrine veren bir iktidar anlayışından belliydi…
Evet, Türkiye karanlık bir dönemden geçiyor.

Terör örgütü PKK tarihinin en güçlü dönemini yaşıyor. Hem insan kaynağı, hem silah ve hem kentsel ‘açılım’ olarak tarihinin en güçlü döneminde…

Ve bu gün bu geçmiş 13 yıldır Türkiye’yi yöneten iktidarın en üst düzey mensupları bunu bir ikrar ediyor. Yani yaptıkları yanlışları itiraf eden açıklamalar yapıyor.

AKP iktidarının hemen hemen her dönem Başbakan Yardımcılığı’na yapan Bülent Arınç’ın açıklamaları…
“Bizim prensibimiz zaten bugüne kadar onlar ateş etmedikçe, eylem yapmadıkça biz yapmayacağız idi. Bunu biz son güne kadar, hep uyguladık. O yüzden bizi halk da eleştirmiş olabilir, 'Bunlar silahlarıyla her gün köylerde ama siz bunlara bir şey yapmıyorsunuz.' Halkın şöyle söylediğini biliyorum, 'Üzerinde silah olan PKK'lı teröristler karakolun önünden geçiyorlar, onlara el sallıyorlardı. Asker de onlara hiçbir şey yapmıyordu.' Durum biraz böyleydi. Meğer onlar alay ediyorlarmış. Yani el sallarken, 'Biz buradayız bak, sen de bize karışamıyorsun.' Artık böyle değil, 5 kuruşa simit devri geçti. Böyle olmayacak, olmaması da lazım. Ama onlar bu süreci tamamen ileriye bir hazırlık ve hükümeti en zayıf anında vurmak üzere bir operasyon olarak düşündüler" ifadelerini kullandı.

Hele ki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın açıklamaları daha da tüyler ürpertici…

Bir Cumhurbaşkanı, “Çözüm Süreci bunlar tarafından bir ihanetle değerlendirildi. Çözüm Süreci'ni bunlar adeta Güneydoğu'da, kısmen Doğu'da kendileri için silah stoklama süreci olarak değerlendirdiler. Çok ciddi bir silah stoklaması yaptılar” diyebilir mi?

O zaman sormazlar mı, “Silah yığınağı yapılırken senin istihbaratın neredeydi” diye…

PKK ile bu güne kadar ne zaman ‘ateşkes’ anlaşması yapılmışsa, PKK her seferinde daha güçlü dönmüş ve çok sayıda askerimizi ve polisimizi şehit etmiştir.

Biz sıradan vatandaşlar olarak bunları görebiliyorsak, bu tespitleri yapabiliyorsak, “Bu ülkenin güvenliğini emanet ettiği istihbarat birimleri ne halt yiyor. Bu istihbarat birimleri kime çalışıyor” gibi sorular geçiyor aklımdan. Daha ‘açılım’ dediklerinde yazdığım bir makalede ‘Terör örgütünün her ateşkesten sonraki dönüşüne” dikkat çekmiştim.

Şimdi bakıyoruz, başta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ardından Başbakan Ahmet Davutoğlu, sanki bu ülkeyi 13 yıldır başkaları yönetiyormuş gibi eleştirisel yaklaşımlarla halkın gözünü boyamaya çalışıyor. Bu ülkede olup biten her şeyden bu iktidar sorumludur.
Askerin zayıflatılmasından, hukuk sisteminin çökmesinden, insanlar arası kutuplaştırmadan…

Bu kadar tavizlerden sonra çıkıp ‘Kandırıldık, aldatıldık” gibi sözler bir devletin en üst düzey yöneticilerine yakışıyor mu? Biri sizi kandırıp bu ülkeyi elinizden alsa ne yapacaksınız. ‘Kandırıldık verdik ülkeyi’ mi diyeceksiniz.

Sani bu terörü başkaları hortlatmış gibi şimdi 1 Kasım seçimlerine de bunu alet ediyorlar.
Dış gülerlerim planları deniliyor…

Dış güçler palan yapıyorsa, siz ne yapıyorsunuz. Sizin aklınız nerede. Dış güçler Türkiye üzerinde her zaman planlar yapmıştır. Yapacaktır da. Önemli olan aklınızı çalıştırıp o oyunlara gelmemek değil mi?

O halde başta devletin tepesindekiler ve halkımız herkes aklını başına toplasın.
Allah biz insanlara akıl vermiş kullanalım diye.

O halde aklımızı kullanıp, bu ülkenin geleceği için ne gerekiyorsa onu yapalım…