Türkiye’de neler oluyor? İktidar olsun muhalefet olsun, Türkiye’de siyasilerin hemen hemen her gün gerçek dışı söylemlerle gündem değiştirme çabalarını görüyoruz.

Devletin başında oturan Sayın Cumhurbaşkanı sanki 19 yıldır iktidarda değil… Hem de tek başına… Türk Milleti (Pardon Türkiye Milleti) Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, hiç bir siyasetçiye vermediği yetkiyi kendisine vermiştir;

Tek başına iktidar

Sayın Recep Tayyip Erdoğan tek başına iktidarla da yetinmeyip, tek başına yönetim sistemini de getirmiştir.

Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi…

Bunların gelişinde hep gündemler değiştirilmiştir. Sürekli suni gündemler oluşturulmuştur.

Türkiye’de eskiden ‘Derin devlet’ denilen, demokratik yollarla iktidara gelmiş siyasi yapılara darbe girişiminde bulunan bu yapıların yerini cemaat yapıları almıştır.

15 Temmuz bu yapıların hem gücünü, hem de devletin içine nasıl sızdığını göstermiştir.

Bugün bu yapılar bitti mi? diye soracak olursanız, yine derinden derinden çalıştıklarını düşünüyorum.

Çünkü bu yapıların siyasi ayaklarına yapılan hiçbir operasyon yok…

Belki de yapılanlar, vatanına milletine sahip çıkan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin birliğini varlığını her ne pasına olursa olsun bozdurmayacak Türk Milleti’nin zihniyle oynamakta olabilir…

Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dikkatli olması gerekir.

Eskiden beğeniriz beğenmeyiz bir idari yapı vardı.

  • Yasama
  • Yürütme
  • Yargı
  • Basın

Bu dört maddenin yürürlükte olduğu günler vardı Türkiye’de…

Son gelen Partili Cumhurbaşkanlığı sistemiyle bu büyük ölçüde zayıfladı. Bu maddeler Anayasa hukukunda yine mevcut, ama uygulamada yok gibi..

12 Eylül Darbe döneminde mesleğe başlamıştım. Yani 1980 darbesi sonrası darbeci Kenan Evren’in devletin başında olduğu yıllar. 1982.. O yıllarda medya daha özgürdü. O günlerde gazetecilerin mesleki etik kuralları vardı. Herkes bu mesleki etik kurallara uyardı. Darbeciler bile gazetecileri etik kurallarından alıkoyamazdı. Bugün üzülerek yazmak zorunda kalıyorum. ‘Gazetecilik etik kuralları’diye bir şey de kalmadı. Tabi ki bu etik kurallarımıza uyan meslektaşlarımı saygı ve sevgilerimi iletiyorum.

Şimdi bakıyoruz televizyon kanallarına, kendisini gazeteci diye tanıtıp ekrana çıkan çok sayıda kişi; sanki siyasi parti temsilcileriymiş gibi anlatım yapıyorlar. Bazı yalakalar AKP’nin vekillerinden daha iyi AKP savunuculuğu yapıyor… Diğer tarafa bakıyorsun aynısını CHP için yapanlar, MHP için v.s… yapanlar var…

Ben mesleğimde şunu öğrendim…

Bir gazeteci, mesleğine fiilen devam ettiği sürece, siyasi fikrini kendisine saklamak durumundadır.

Gazeteci, toplumun her kesimine hitap edebilen, doğru haber, doğru bilgi veren kişidir.

Bir gazeteci haber olacak bir yanlışı, babası, kardeşi, annesi de yapmış olsa bunu haber olarak değerlendirebilmelidir, değerlendirmelidir.

Tamam ekranlarda, eğriye eğri, doğruya doğru diyebilirsiniz, ama bu mesleği kullanarak o siyasi düşüncelerin yanlışlarını savunamazsınız.

Ama ne yazı ki bu gün geldiğimiz nokta bu.

Yasama; Türkiye Büyük Millet Meclisi… Yeni sistemden sonra varlığı yokluğu tartışılır hale geldi. Milletvekillerinin eskiden bir duruşları vardı. Şimdi tamamen lider odaklı bir Yasama sistemi oluştu. Lider ne derse o…

Adalet farklı mı dersiniz… Daha vahim durumlar ortada…

Mahkeme kararları uygulanmıyor. Anayasa Mahkemesi karar alıyor alt mahkeme bu kararı yok sayıyor. Sayıştay karar alıyor, görülmüyor, uygulanmıyor…

Gazeteciler yazdığı bir yazıdan dolayı hiç sorgulanmadan alınıp cezaevine atılıyor, aylarca yatıyor. Sonra serbest… Geçen zaman…

Yürütme, gayet iyi (!)…

Yukarıdan, Yürü… denildiğinde yürütüp gidiyorlar!… İşte her şey ortada…

Sistem böyle işleyip yürürken, tartışmalar alevlendi…

Damat bakan istifa etti gitti… İstifasını sosyal medya üzerinden açıkladı… Hem de Devletin 1 numarasının damadı… Bırak Sarayı, dilekçeyi evinde bile verebilirdin…

Tabi istifa mı etti, görevi elinden mi alındı… Bunlar açıklık kazanmadı…

Bir numara, damada sormadan Merkez bankası başkanı atamasını yapmışsa, damat buna mı tepki gösterdi. Yoksa Amerika mı bunda etkili oldu…

Damat Bakan Berat Albayrak, hep tozpembe günler anlattı millette… Bu anlatımları Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’da onayladı.

Ama gelinen nokta ortada..

Dama gitti, Erdoğan bu sefer reform demeye başladı…

Sanki 19 yıl iktidarda değil de muhalefet lideri gibi…

Bu reformlar neden 19 yıldır yapılamadı. Koalisyon değilsin.

Tek başına iktidarsın.

Paradan sıfırları attın…

1 TL 1 Dolar olmuştu…

Bugün gelinen nokta ortada… Dolar 8 lirayı görmüş… Şimdi 7.6’lara düşünce hemen etki yapmaya çalışıyoruz.

Faiz haram… Ama sürekli artıyor. Yeni gelen Merkez Bankası Başkanı ve Yeni gelen Maliye Bakanı’nın ilk işleri faizi yükseltmek oldu.

Tabi bu kötü gidişleri fark ettirmemek için başka şeyler lazım… Ne mi başka alanlarda açıklamalar, başka kavgalar…

Alaattin Çakıcı, CHP Kemal Kılıçdaroğlu’na mektup yazıyor… Tehdit ediyor.

Gündem bunun üzerine yoğunlaşıyor.

Damadın gidişi, yeni gündem unutturuluyor.

Değişen ne… Vatandaş işsiz, aşsız Koronavirüs’le mücadele etmeye çalışıyor.

Covid-19 salgınında en kötü günleri yaşıyoruz… Bu konuda devletimiz elinden geleni yapıyor… Bulaşmayı önlemek için esas görev biz vatandaşlara düşüyor.

@Maske @Mesafe @Temizlik

Siyasi kavgalar ne için yapılır, vatan millet için… Bugün aynı ittifak içinde olan kişilerin bakanı da partisi de fark etmez… Kimse kim… Bir birlerine söyledikleri sözleri hatırlasak, bu nedir deriz…

Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Bülent Arınç’ın HDP’nın cezaevindeki eş Başkanı Selahattin Demirtaş ve Gezi Parkı eylemleriyle ilgili Osman Kavala ile ilgili sözleri… Serbest bırakılmalarını istemesi… Bunu İYİ Parti'den biri yapsa 'Vatan Haini' olmakla suçlanır, hemen hakkında soruşturma bile başlatılırdı. CHP'den, RP'den ve diğer muhalif hareketlerden hepsinden aynı sonuç olurdu...

Arınç’ın bu söylemleri de tam Alaattin Çakıcı konuşulurken konuyu başka bir alana çekti. Çakıcı’nın cezaevinden tahliyesi de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bir isteği üzerine yapılan kanun değişikliği ile olmuştu. Bu gün de Bahçeli yine Çakıcı’ya dostluk söyleminde bulundu.

Kim ne olursa olsun…

Bugün arada Devlet Bahçeli dostluğu olmasa, Çakıcı yazdığı mektuplarla anında cezaevine dokunulmaz mıydı? Arada Devlet Bahçeli yok, o mektup yine Çakıcı tarafından bırakalım AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı partiden birisine veya bir bakana yazılsa şimdiye kadar dışarıda olabilir miydi? En azından, ifadesi alınırdı.

Ne diyeyim Ah Türkiyem vah Türkiyem…