12 eylül 1980 askeri darbesi olduğunda 22 yaşında üniversite öğrencisiydim.
Belki önde değildik, öncü değildik,hapislere girmedik,işkence görmedik ama bu olayları yaşayanların acılarını yüreğimizde hissettik.
Bir çok arkadaşımız ya tutuklandı ya uzun süreler de hapislerde yattı.
Bütün bunlar olurken, bunalım her yeri sarmışken, olayların aileler üzerinde yarattığı acıları,annelerin göz yaşlarını ve hasretini dillendiren ve bir çığlık duyuluverdi.
Bu ses Ahmet Kaya'ydı.
Bu ses acı çekenlerin yüreklerinde bir umut oldu.
Göz yaşı dökenlerin,çocukları hapislerde olanların yüreğinin sesi oldu.
Annelerin, işkence gören gençlerin, kör karanlığında beliren bir ışık oldu.
Diyarbakır ceza evinde sadece Kürt oldukları için tecavüz edilen, bok yedirilen,işkence görenlerin sesi oldu.
Metriste, Mamakta, gecenin ayazında camları kırık odalarda yatanların, sabahlara kadar tek bir atletle tir titreyen aydınların öğrencilerin sesi oldu.
İşte bu ülke öyle bir ülkeki, bu kadar insanın yani kürdün, türkün, işkence görenin, kısacası faşist darbenin pislik uygulamaları sonucunda bir ses bir umut arayanların umudu olan Ahmet Kaya, düzenin pisliğinden nemalananlar tarafından bir gecede ipi çekildi.
Bir gecede bir çatal darbesiyle vatan haini ilan edildi.
Bu kadar acı çekenin, işkence görenin ve askeri darbede sesiyle yüreklerine su serpilen milyonlarca kişinin önünde Ahmet Kaya linç edildi.
Niçin?
 ''Ben bir kaset yapacağım ve Kürtçe şarkı söyleyeceğim hangi baba yiğit engelleyecek görelim'' dediği için.
Ertesi gün artık o bir ''vatan haini'' olarak milyonlarca insanın linç etmek istediği bir kişi olarak binlerce yıldır yaşadığı öz vatanında yaşayamaz sokağa çıkamaz hale geldi.
Tıpkı yıllarca hapislerde çürüttüğümüz vatan haini dediğimiz Nazım Hikmet gibi ülkesinden kaçmak zorunda kaldı.
Milyonlarca hayranından çıt çıkmadı.
Yıllarca acılarına ilaç olan, şarkıların dinleyen milyonlar gıkını çıkarmadı.
''Vatan haini'' olan Ahmet Kaya ülkesini terk etmek zorunda kaldı.
Onun gibi daha öce vatan haini ilan edilen binlerce insan gibi.
 Paris'te vatanına hasret, acılar içinde, genç yaşında ölüme yattı.
bu nasıl vatan hainliğiyse, vatan haini olan Ahmet Kaya vatan hasretiyle kahrından ölüverdi.
Peki o ve onun gibileri, vatan haini ilan eden vatan severler ne yaptı?
 Ülkelerini global, emperyal güçlere satıverdi pazarladı.
Onun ''Kürtçe şarkı söylemek istiyorum'' dediği tarihte, onu vartan haini ilan edenlerin vatan hainliği nasıl olur konusunda herkese ders veren uygulamaları ise Nuri Bilge Ceylan'ın dediği gibi ''güzel ve yapayalnız ülkemin güzel insanları'' önünde tıkır tıkır işleyiverdi. 
Bunları anlamak için ne Kürt, ne Türk, önce insan olmak gerekir.
Bu ülkenin Kürdü Türkü çoktur ama, insanı azdır.
Böyle olmasa bu kadar acımasızlık bu coğrafyada boy verebilir mi?
 Bunları ancak ben Türküm ben Kürdüm diyenler değil ''ben insanım'' diyenler anlayabilir.
Bu duygular ırkın, ırkçılığın anlayabildiği yaşam bulduğu alanlar olamaz.
Vatan haini ilan edilen bu insanların vatansever yurtsever olduklarını onları vatan haini ilan edenler yıllar sonra anlayacaklar.
Tıpkı Nazım Hikmet'i anladıkları gibi.
Şunu bilmelilerki, Nazım Hikmet onların inandıkları başka bir dünyada genede onların yüzüne tükürmeyecek  gülecektir.
Bu ülke uzun yıllar boyunca sanatçısına, aydınına,yazarına, çizerine,öğrencisine, sendikacısına,bilim adamına düşman olanlar tarafından yönetilmiştir.
Bundan dolayı ülkenin ışıkçıları, öncüleri, yol gösterenleri yıllar yıllar boyunca yok edildiği için, sürgün edildiği için, işkencelerle psikolojileri kör karanlığa gömüldüğü için ülke ışıksız öncüsüz çığırsız kalmıştır.
 Bunun sonucunda ülke kör karanlığa doğru sürüklenmektedir.
Bundan dolayı bu ülkede bilim, kitap, yazar, çizer para etmez.
Yıllarca bu değerler yeni yetişen nesillere kötü, düşman, yılan, çıyan gösterildiği için bu ülkenin bilimi kitabı yazarı çizeri yoktur.
''Yasak yayın'' deyimi bize özgü bir kavramdır.
Aydın gibi görünenler ise, soygun düzeninin pisliğine bulaşmış, fakat etrafına bir hüzme bile ışık saçamayan kör karanlığa hizmet edenlerle dolmuştur.
Gerçekten çok çok üzülüyoruz.
Bu ülkenin geçmişinde olanlarla yüzleşmeden yaşadığımız için çok çok üzülüyoruz.
Geleceğimizin kör karanlığa gidiyor olmasından dolayı çok üzülüyoruz.
Bütün bunlar olurken yürekte yaşanırken, Gaziosmanpaşa ilçesinde belediye başkan adayı kim olacakmış diye kafa yormanın ne kadar basit sığ ve sıradan bir iş olduğunu anlıyorum.
Diyorumki, boş ver ne olursa olsun, soygun düzeninin bir parçası olacaksan aday olsan ne olur, olmasan ne olur.
Seçim kazansan ne olur kazanmasan ne olur.