1 Mayıs İşçi Bayramı, işçi ve emekçiler tarafından dünya çapında kutlanan, birlik, dayanışma ve haksızlıklarla mücadele günü...

Türkiye, işçi bayramını 1977'den bu yana normal şartlar altında kutlayamıyor. 1 Mayıs 1977'de Taksim'de yaklaşık 500 bin kişi olduğu söylenen kalabalık, miting dağılacağı sırada iki noktadan açılan ateş sonucu polisin olaya müdahalesiyle , 34 kişinin hayatını kaybetmiş 136 kişi de yaralanmıştı.

Bu günlere kadar 1 Mayıs'ın gerginliği o günkü olaylardan geliyor. İşçi sendikaları ısrarla Taksim Meydanı'nda kutlama yapmak isterken, devlet  hep bunun karşısında oldu. İşçiler o günkü eylemlerde ölen arkadaşlarının ardından Taksim'i sahiplenirken, devlet de güç bende Taksim benim diyor adeta...

Taksim'deki 1977 olaylarının ardından çok geçmemiş 3 yıl sonra 1980-12 Eylül darbesi yapılmıştı. Darbenin ardından sıkı yönetim, olağanüstü hal derken yıllar geçti.

İşçiler Taksim'e çıkıp kutlama yapamadı. 1990'lı yıllardan sonra işçiler Taksim'e çıkmaya başladı... Kontrollü de olsa orada anmalarını yaptılar bayramlarını kutladılar. Zaman zaman tatsız olaylar yaşandı... Ama hiç bir zaman bugün (1 Mayıs 2013) kadar olmadı...

Türkiye'de barış getireceğini söyleyen Başbakan Tayyip Erdoğan ne yapmak istiyorsa İşçi Bayramı öncesi esti gürledi...

İstanbul Valisi Taksim'i yasakladı.

Vali'nin kendi başına yapacağı iş değil bu. Hükümet kanadından böyle bir yasak oluru alması Vali Mutlu böyle bir kararın altına imza atmazdı.

Çünkü tam barış süreci diye adlandırılan bir ortamın içindeyken, işçilere karşı alınan sert tavırlar anlaşılamaz noktada.

Kim ne derse desin, bu gün işçi sendikaları bitirilmiş olsalar bile hala, Türkiye'nin en büyük sivil toplum kuruluşlarıdır.

Başbakan Erdoğan'ı anlamakta güçlük çektiğim günlerden birini yaşıyorum.

Hem barış diyeceksiniz, hem İşçi Bayramı'nda sıkıyönetim ilan edeceksiniz.

Sadece işçileri değil, mega kent İstanbul'da insanların yaşam özgürlüklerin kısıtlayacaksınız. Toplu taşıma araçlarını seferden kaldırıp, köprüleri açacaksınız.

Bu nasıl demokrasi, bu nasıl barış süreci...

Bu ülke insanıyla kutuplaşıp İmralı ve Kandil'le sağladığınız sözde barış ne kadar inandırıcı olacak?

Taksim'i işçiye yasaklayıp, ' sıkıyönetim ilan etme' yerine, güvenlik tedbirlerini alarak insanların bayrak kutlamasına izin vermenizden normal ne olabilirdi?

Demokratik ve demokrasisi gelişmiş ülkelerde devlet yasakçı bir zihniyetle idare edilemez.

Devletin yapması gereken yasak koymak değil, bir endişe ve şüphe varsa güvenlik önlemi almaktır.

Eğer Vali Hüseyin Avni Mutlu'nun dediği gibi, Taksim Meydanı'nda büyük çukurlar var ise bugün sokaklara kurulan polis bariyerlerini o çukurların önüne koyarsın olur biter...

Bugün İstanbul savaş alanına döndü... Az insan katıldı çok insan katıldı hiç önemli değil...

Dış dünyaya 'Türkiye'de işçilere sıkı yönetim' uygulandı diye duyurulacak malzeme verdik.

Bu kararı kim verdiyse, kendisini kim yanılttıysa Başbakan Tayyip Erdoğan bu kişilerden hesap sormalı...

Çünkü, Başbakan'ın son zamanlarda ortaya koyduğu projelerle söylemleri tam anlamıyla zıt işliyor.

Bir taraftan PKK ile barış ilan ediyor, bir taraftan Akiller'e tepki gösterenlere 'dağa çıkın' diyor.

Bir taraftan İstanbul'u gökdelen kenti yapıyor, bir taraftan geldiği Kentsel Dönüşüm temel atma töreninde belediye başkanlarını fırçalarcasına "4 kat bilemedin zemin artı 5 kat inşaat" diyerek yeni şehirleşme modelinin önünü kesiyor.

Başbakan'ın söylediği katlarla İstanbul'un neresini nasıl dönüştürebilirsiniz?

Ancak  bir yolu var.

Devlet, binaları yıkıp yapar vatandaşa teslim eder...

Görülen o ki, Başbakan son zamanlarda son derece agresif bir tutum sergilemeye başladı...

Bir ülkede herkes agresifleşebilir, ama barıştan, demokrasiden, gelişmeden söz eden bir başbakanın agresifleşmeye hakkı yoktur.

Ben, Türkiye'nin yarısında milletvekili yok diyerek ciyak ciyak bağırıyorlar diye MHP'yi itip, yarısının da yarısında milletvekili olmayan BDP ile kucaklaşan Başbakan değil, 80 milyonu sevgisiyle kucaklayan başbakan istiyorum....

1 Mayıs'a gelince Taksim'e çıkamazlar deyip güçlerine meydanlara çıkanlara gaz sıktıran, teröristlere gelince, ister silahlarını gömsünler, isterlerse alıp dışarı çıksınlar diyen başbakan değil, onlara davranışında da hoş görü sahibi olan başbakan istiyorum.

Diyorum ki, 1 Mayıs gaza geldi Sayın Başbakan sen gaza gelme...