1977 yılında mühendislik fakültesine girdiğim yıl sağ sol çatışması ve ölümler ülkenin her yanını sarmıştı.

Aynı çatışma kültürü benim okulumda da vardı.(YÖK kanunu çıktıktan sonra İDMMA'nin-İstanbul devlet mimarlık ve mühendislik akademisi- adı Yıldız Teknik Üniversitesi oldu)

Bizlerde çatışmaların ve ölümlerin içinde kendimizi bulduk.Okulda bir aylık iken harita mühendisliği beşinci sınıf öğrencisi Abdulkadir Adanur gözlerimizin önünde falçatayla öldürüldü.

Böyle bir ortamda üniversite okumaya çalıştık ve bu dönemin çocukları sıkıntıdan stresten bir çok kronik hastalığın sahibi de oldular.

Bu ortamlarda bile, on sekiz yaşımda olmama rağmen silahlı çatışmanın doğru olmadığını savundum.

Bu düşünceyi savunan sol bir fraksiyonun da sempatizanı oldum.Çünkü ben Kırklareli Atatürk lisesinde bu doğrultuda düşünen öğretmenler tarafından eğitildim.Buna Kırklareli insanının barış ve hoşgörü dolu yüreğini de eklemem gerekiyor.

Bu anlayışı kısaca din,dil, ırk, mezhep ayrımı gözetmeden insanın sevilmesi diye izah edebiliriz.

 Bunun dışında sevilmemesi gereken unsurları da orada öğrendim.

Bunun en başında hırsızları,ülkeyi siyasal yoldan soyanları,din istismarcılarını,ırkçıları, siyasi konumunu kullanarak zengin olmayı içine sindirenleri, faşistleri, siyasi konumundan istifa ederek halkı ezenleri sevmemeyi de öğrenmiştim.

Benim öğretmenlerim bana bunları öğretti.

En başta da, şiddet ve kaba kuvvet yerine aklımızı kullanmamızın daha doğru olacağını öğrendim.

Öğretmenlerimden Hicabi Temur, ''bir insanin en iyi silahı aklıdır,aklını kullanamayan veya aklı kıt olanlar ise bu açıklarını silahla veya kaba kuvvetle kapatırlar''demişti.

Bu yıl elli dört yaşına girdim ve bu kafa yapımdan hiç ödün vermeden bu yaklaşımlarımla yaşamımı sürdürüyorum.

Eğer kavgam olmuş ise inanmadığım değerlerle kavga etmişimdir ve sadece kavgam fikir düzeyinde devam etmiştir.

Hiç bir zaman şiddet ve kaba kuvvet kullanmadım.Bu güne kadar hiç kimseye saldırmadım ve eşimi ve çocuklarımı da dövmedim, örselemedim.

Bizler bu kafayla yaşarken, bu gün geldiğimiz noktada, silahın ve kaba kuvvetin ülkeyi teslim aldığını görüyoruz.

Şiddet ve kaba kuvvetin egemen olduğu ortamlarda fikir özgürlüğünden söz edilebilir mi?

Kaba kuvvet ve silahın egemen olduğu ortamlarda namuslu ve cesaretli insanların bile seslerini çıkarmadan bu anlayışa teslim olmaları doğal bir sonuç değil mi?

Bu gün ''PKK'' terör örgütünün silahla yarattığı iklim bu değil mi?

Batıdaki şehirlerde bile bu durumdan görev ve vazife çıkaran bir takım güçler, PKK nın silahlı eylemlerinden cesaret alarak; ''ben Kürdüm çelişkileri mi yasa ve kanun çerçevesinde çözmem,ben adamı dağa kaldırırım''noktasına bundan dolayı gelmedi mi?

Şehirde komşusuyla bir sorunu çıktığında, yasal yollara girmek yerine ''benim dokuz çocuğum var iki tanesi ceza evi içindir''diyerek komşusunu korku ve tehditle yasa dışı bir anlayışla teslim almıyor mu? (bu durumu yasayan insanları bire bir tanıyorum, bundan dolayı yazıyorum)

Bu anlayışın egemen olduğu bir ülkede, fikir özgürlüğünden ve insan sevgisinden söz edilebilir mi?

Kim ne derse desin, artık ayrılıkçı PKK hareketi şehirlerin gettolaşmasına neden olmuştur.(Getto:Bir yerleşim bölgesinde aynı ırktan veya inançtan insanların yerleştiği bölümü)

Bir çok müteahhit tanıyorumki; Kürt kökenli insanlara daire satmıyor veya kiraya vermiyor.

Ayrışma her alanda hızla ilerliyor.Bu ortamda ''ben insanları ayırt etmeden seviyorum,ırkçılığa karşıyım''diyen bizim gibi insanlar artık azınlığa düşmüş durumdadır.

Kürt ve Türk ayrışması hızla yayılmaktadır.Bundan dolayı batıda Kürt kökenli yurttaşların rahat yaşam ortamları bundan sonra güvenli olmaktan çıkacaktır.

Aynı durumun Diyarbakır'da ve diğer Kürt kökenli yurttaşların yoğun yaşadığı şehirler içinde geçerli olduğunu söyleyebiliyoruz.

Artık asker memur veya özel sektör yatırımcısı doğu illerine gitmek istemiyor.

Bu durumda ne yapacağız? hızla devam eden ayrışmaya göz mü yumacağız,korkup sessiz karanlığa mı gömüleceğiz?

Batıda yaşayan Kürt kökenliler,doğuda yaşayan Türk kökenliler mübadeleye mi maruz kalacaklar.

Oysa batı kendi içinde Kürtlere karşı tavır alırken,doğudan batıya korkusuz çekincesiz hızlı göçte devam ediyor.

Büyük kentlerin dış çeperlerinde Kürt kökenli yurttaşların kurdukları mahalleleri görüyoruz.

Buralarda barış ve güven içinde yaşayan Kürt kökenli yurttaşlarında, bundan sonra özellikle son saldırılardan sonra huzur içinde yaşayabileceklerini sanmıyorum.

Ülke hızla etnik köken ve mezhepler üzerinden ayrıştırılıyor ve ic savaşa sürükleniyor.

Oysa bizim neslimizin büyüdüğü ortamlarda barış şarkıları söylenirdi.

Herkes kol kola barış,özgürlük,eşitlik, hakça bölüşüm diye haykırırdı.Hiç kimse koluna giren arkadaşının etnik kökenini,inancını merak etmezdi.

Simdi ise dinciliğin ötesinde mezhepler,etnik kökenler didik didik edildi.Pandoranın kutusu açıldı.

Artık iş yapılırken bile alevi aleviye,Kürt Kürde,Fethullahcı,Fethullahcıya,Atatürkçü Atatürkçüye iş verir oldu.Artık marketler bile ayrıldı.

Kısacası toplum param parça edildi.Bu gün ülke tekrar topuyla, tüfeğiyle, keleşiyle şiddete teslim olmuştur.

Bu durumdan en büyük zararı ise batıda yaşayan Kürt kökenli yurttaşlar görecektir.Bundan dolayı batıda yaşayan Kürt örgütlerinin temsilcilerinin, bu şiddet sarmalına karşı acil tavır alması gerekiyor.Şehit olan askerlerin acısını hep bir ağızdan''acı bizim acımız'' dır diyebilme insani değerini yakalamaları gerekiyor.

Bu yapılmadığı takdirde bu gün doğu illerine gitmeye korkan Türk kökenliler gibi, Kürt kökenli yurttaşlar da batı illerine göçerken korkacaklar ve yerleşik olanlar ise göçe veya mübadeleye zorlanacaklardır.

Bu iktidarın en büyük yanılgısı ise, etnik köken üzerinden siyaset yapan ve bölücülük yapan insanları İslam dininin bir arada tutacağı yanılgısıdır.

Orta doğu da birbirlerini yıllardır boğazlayan ve acımasızca katliam yapan İslam ülkelerini görmüyorlar mı?

Üstelik hepsi Müslüman, hatta aynı mezhepten olmalarına rağmen düşmanlıkları onlarca yıldır bitmiyor.

Sonuç olarak PKK terör örgütü ''Kaybedecek neyim var ki canımdan başka''diyerek her yere hatta sivil hedeflere saldırmaya başlamıştır.

Türk silahlı kuvvetleri ise senin keleşin,pusu kültürün varsa,benim de topum tüfeğim,hava kuvvetlerim ve tankım var diyerek fiili bir yok olusun işaretini vermiştir.

Önümüzde ki günlerde kan ve göz yaşının egemen olduğu bir Türkiye hepimizi karşılayacaktır.

Ben ise hala on sekiz yaşımda ki gibi insanları din,dil,ırk,mezhep ayrımı gözetmeden sevmeye devam edeceğim.Namussuzlar,hırsızlar,din istismarcıları,ayrılıkçılar,bölücüler ve ülkeyi soyanlar hariç.

Saygılarımla    [email protected]


(Not:Bu arada deniliyor ki; ''İspanya'da milyonlarca insan bir araya geldi ve teröre tavır aldı, ETA bitti biz niye bunu yapmıyoruz?'' diyenler var.Bunun cevabı: Yapamazsın çünkü ''ordu hala PKK ile işbirliği yapıyor ve bütün bilgileri generaller PKK'ya veriyor diyen bir iklim ülkeye hakim olmuş durumda.''Bu ordunun kurmayları ve subayları yıllarca vatanı satmış diyen bir anlayış ülkenin siyasal iklimine hakim olmuş durumda.'')Yürüyenler ise beş yüz kişiyi geçmeyen milliyetçi gruplar.Bu işin içinde halk yok.